Gençlikte okumak veya çalışmak için gurbete yollardık dostlarımızı davullarla zurnalarla. Artık fani dünyadan ebedi dünyaya yolluyoruz acılarla, dualarla, gözyaşlarıyla. Gençliğimizde uğurladıklarımız er veya geç dönerdi, şimdilerde uğurladıklarımızdan dönen yok. Yahya Kemal 'Sessiz Gemi' şiirinde bu geri gelmeyişi 'Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden/ Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden' diye açıklamaya çalışır. Yaşlandıkça dostları uğurlamak için daha sık toplanıyoruz 'sessiz gemilerin uhrevi rıhtımı' camilerde.

İki gün arayla iki yakın dostumun vefat haberini aldım. Birisinin namazını kılmak nasip oldu, birisine ise sadece uzaktan gözyaşı dökmek ve bir Fatiha okumak düştü. Biri benden gençti diğeri ise daha büyük. Genç olanla hukukum ta yetmişli yılların başına dek uzanır, yaşlı olanla da iki binli yılların hemen başına gider. İkisini de çok sevmiştim, ikisini de çok özleyeceğim. Güle güle sevgili Mahmut Semizoğlu, güle güle sevgili Mahmut Eraslan. Geride böylesine geniş bir dost çevresi ve böylesine güzel anılar bırakarak Hak dünyaya gitmek, her kula nasip olmaz. Dilerim ki Hak dünyada mekanınız cennet-i ala olur. Nurlar içinde yatınız…

OSMANLI'YI ANLAMAK YA DA ANLAYAMAMAK

Nasıl nehirleri tersine akıtamazsanız tarihi de tersine akıtamazsınız. Zor gelse de kabul etmeliyiz ki; Osmanlı yıkılmıştır. Diriltilmesi imkansız, diriltmeye çalışmak da abesle iştigaldir. Yapılacak iş 'Osmanlı'yı dirilteceğiz' gibi kulağa hoş gelen ama imkansız olan bir işe soyunmak değil; Osmanlı'nın altı asırlık macerasından bugüne ve yarına gerekli dersleri çıkarmaktır. Bir de Osmanlı İmparatorluğu'nun ve hanedanının hakkını -ne bir fazlası ne bir eksiğiyle- tamı tamına teslim etmektir.

Bazılarının sözde Cumhuriyet sevgisinin Osmanlı düşmanlığına savrulması ne kadar yanlışsa; yine bazılarının da sözde Osmanlı sevdasının Cumhuriyet düşmanlığına savrulması o kadar yanlıştır. Birilerinin dede sevgisi gibi bir gerekçeyle babasını topa tutması ya da öbürlerinin babamızı savunacağız derken dedesinin türbesini tahrip etmesi akılla açıklanamaz.

Etrafımız cehenneme dönüşürken aklımızı kinimizin, nefretimizin, kişisel ve siyasi çıkar hesaplarımızın üstüne taşımak ve tarihimizi bir bütün olarak sahiplenmek zorundayız.

SELANİK NE ŞEHRİ?

Birileri sanır ki Selanik bir Yahudi şehridir. Hayır, on kere, yüz kere, bin kere hayır; Selanik ne bir Yahudi ne bir Bulgar ne bir Yunan şehridir. Selanik, bir Türk şehridir. Edirne, İzmir ve diğerleri ne kadar Türk şehriyse; Selanik de o kadar Türk şehridir ve Türktür.

Selanik'te Osmanlı'nın birçok kentine göre daha fazla Yahudi yaşadığı doğrudur ama bu Selanik'in bir Yahudi kenti olduğunu göstermez. Onları oraya yerleştiren Osmanlı'dır; tıpkı Edirne'ye, İstanbul'a, İzmir'e yerleştirenin de Osmanlı olduğu gibi.

Osmanlı, Selanik'e sadece Yahudi yerleştirmemiştir, tüm Balkanlar'la birlikte Selanik'e de kafileler halinde Oğuz Türkü yerleştirmiştir. Balkanlar Anadolu'dan sevk edilen Oğuz boylarının iskanı ile Türkleşmiş ve İslamlaşmıştır. Balkanlar, bizim Avrupa'daki anayurdumuzdu; ne yazık ki kaybettik. Bugün bu topraklarda en az on-on beş milyon Balkan Türkü yaşamaktadır. Ve Milli Mücadele'nin öncüleri ve komutanları arasında Balkanlar'da doğmuş, büyümüş bir taraftan Balkanlar'ı kaybetmenin acısı öbür taraftan Anadolu'yu kurtarmanın gururunu yaşamış o kadar çok insan var ki…

Şimdilerin tarih ve coğrafya fakiri ve milli şuur yoksunu birilerinin Selanik doğumlu insanlara ve Milli Mücadele'nin Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e hakarete soyunması ne hazin…