Yeni yönetimin ilk maçıydı.Yeni bir dönemin başlangıcıydı. Evinde kazanamama talihsizliğine son vermenin tam zamanıydı. Ama yine olmadı. Beraberliklerin takımı Samsunspor, evinde yine kazanamadı, yine berabere kaldı.
Oyunculara hafta içinde ödeme yapılmıştı ve spor müdürümüz Muhammet Çavuşoğlu nun idman izlenimlerini paylaşırken bana söylediği, takım inanılmaz istekli çalışıyor sözüne binaen kesin kazanırız demiştim. Olumlu bir atmosfer vardı ve beklenti üç puandı.
Yeni yönetimin hocayla yaptığı görüşmeden de sorun yok mesajı çıkınca; bu maç Samsunspor için ligin adeta yeniden başladığı bir maç izlenimindeydi benim için.
Sahaya çıkan takımda dört farklı isim göze çarptı. Cezalı Mbilla nın yerine Adiloviç, idmanda sakatlanan Mustafa nın yerine Ahmet Burak sahadaki yerini alırken; formsuz Recep Niyaz ın yerine kupa maçlarının gözde oyuncusu Safa sahadaydı.Yine sakat olan Hasan Kılıç takımdaki yerini alamazken Erhan Hoca genç forvet Alperen e 11 de şans verdi. Hocanın bu maçı mutlaka almalıyız düşüncesi, forvet ağırlıklı bir takımla sahaya yansıdı.
Maç öncesinde sahadaki oyuncuların yedeklerle ve tüm teknik ekiple kenetlenerek konsantre olmaya çalışması, bu sezon ilk kez gördüğümüz bir görüntüydü.
Takım olarak konsantre olmak, iyi mücadele etmek vardı akıllarda ama sahada ilk yarım saat oynanan oyun istekten, arzudan, konsantrasyondan uzaktı. Yarım saat pas yapamayan, rakip kaleye gidemeyen bir Samsunspor izledik. Rakip kaleye ilk şutumuzu Adiloviç 28 de gönderirken kalan 15 dakikada oynanan futbol, tribünleri memnun ediyordu.
İkinci yarı daha baskılı bir oyun beklerken; üretkenlikten uzak görüntü devam ediyordu. 75 te gelen gol umut olurken; yine pozisyon vermeden yediğimiz gol kalemizden bir türlü uzaklaştıramadığımız topun cezası oldu.
Bu takımın bu kadar basit goller yemesi, tez konusu olur diye düşünüyorum.
Maçın henüz 15. dakikasında tribünlerin bir bölümünden yükselen Doğan dışarı tezahüratları, hoş olmamıştır. Keşke protestonun yerini ve zamanını iyi ayarlayabilsek. Daha 18 yaşındaki bir gencin hem de kendi çocuğumuz olan bir gencin bu şekilde maç oynanırken protesto edilmesi; zaten formsuz olan Doğan ı tamamen bitirmiştir.
Maç sonunda Erhan Altın ı istifaya davet eden taraftarlara hocanın karşılık vermesi de hiç hoş olmamıştır. Erhan Altın tecrübesindeki bir hocanın tribünlere kadar gidip seyirciyle diyalog kurmaya çalışması, yangın mahalline benzin bidonu ile gitmesinden farksızdır.
Geçen hafta basında yer alan Erhan Altın la yollar ayrılacak haberlerine yönetim kurulunun çıkıp açıkça Bizim hoca sorunumuz yok, Altın la devam edeceğiz. şeklinde net, kesin bir açıklama yapmamış olmasının bu istifa çağrısında etkili olduğu kanaatini taşımaktayım.
Şimdi şapkamızı önümüze koyup bir düşünelim. Son birkaç ayda bu takımın yaşadığı sorunları gözümüzün önünden sağduyulu bir şekilde geçirelim.
Yerle bir olmuş, her açıdan tıkanmış bir kulübün ayakta kalan tek unsuru, oyuncular ve teknik heyetti unutmayalım. Erhan Hoca, tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşayan bu kulüp için oyuncularını ayakta tutmayı başarmış bir isimdir. Gemiyi terk etmediği gibi dümene geçip fırtınada alabora olmasını engellemiş ve sağ salim karaya çıkarmıştır. Büyük bir liderlik örneği sergilemiştir.
Şimdi böyle bir insanı; hem de daha iki hafta önce şampiyon yap bizi, cehennemde yak bizi diye bağrımıza bastığımız bir insanı eleştirip protesto ederken; iki kez düşünmek gerekmez mi?
Keşke Erhan Hoca taraftara saygı duyuyorum deyip tribünlere gitmese ve tatsız diyalog yaşanmasaydı.

İlk yarı sonunda arzu ettiğimiz puanları toplayamadığımız kesin. Devre arası eksik bölgelere gerekli takviyeleri yapıp ikinci yarıya iyi hazırlanıp hedefe daha emin adımlarla yürümeliyiz.
Unutmayalım ki henüz oynanmamış 18 maç ve alınabilecek 54 puan var.