Bir aşırılık anlamı da içeren şiddet, genel olarak kaba kuvvet kullanmak anlamıyla tanımlanmaktadır. Şiddet, herhangi bir sorunu uzlaşma ve anlaşma yollarını arayarak çözmek yerine, kabalık ve zorbalıkla halletmeye kalkışmaktır.

Ne yazık ki uzun zamandır toplumsal gündemimizde şiddetle ilgili haberler önemli bir yer edinmektedir. Söz konusu haberlerde şiddete uğrayanlar arasında sıklıkla çocukları, kadınları, yaşlıları, erkekleri, hayvanları görüyoruz. Şüphesiz birazcık vicdan sahibi olan herkesin canı yanıyor. Sıklıkla 'Bu ne zalimlik? Bu ne vicdansızlık?' ve benzeri ifadelerle tepki gösteriyoruz. Dost meclislerinden tv programlarına kadar hemen her yerde şiddeti tartışıyor ve kınıyoruz.

Lakin bunu da yanlış yapıyoruz. Zira şiddeti bütünüyle reddetmek yerine onu sınıflandırıp ayrım yapıyoruz. Sanki şiddetin iyisi kötüsü olurmuş gibi davranıyoruz. Kadına şiddeti tartışırken sanki erkeğe şiddet normalmiş gibi davranıyoruz. Çocuklara şiddeti tartışırken yetişkinlere şiddeti küçümsemiş oluyoruz. Hayvanlara şiddeti tartışırken de insana şiddeti unutuyoruz.

Tabii ki doğrusu, şiddeti; yani karşısındakini kabalık ve zorbalıkla yola getirme tercihini bütünüyle reddetmektir. Kadın erkek demeden, çocuk büyük demeden, insan hayvan demeden. Ön yargısız, ön koşulsuz ve ayırım yapmaksızın. Çünkü şiddeti tercih edenler de ayırım yapmıyor.

Şüphesiz savunmasız bir kadının şiddete maruz kalması, vicdanlarımızı denk kuvvetler arasındaki bir kavgadan daha fazla incitiyor. Bir çocuğun kabalıkla ve zorbalıkla muhatap olmasına asla sessiz kalamıyoruz. Aynı şekilde masum bir hayvanın şiddete uğraması da canımızı daha çok yakıyor. Doğrusu da budur, böyle olmalıdır.

Ne var ki yeri geldiğinde bir kadının bebeğini çöpe atması, ormanlık bir arazide terk etmesi, aç ve susuz bırakması; çocuğunu sevgilisine öldürtmesi, bizzat kendisinin öldürmesi, çocuğuna işkence etmesi de bu toplumda hiç istemediğimiz oranda karşılaştığımız ve vicdanlarımızı onarılamaz biçimde yaralayan şiddet örnekleridir.

Diğer taraftan psikolojik şiddet, (post)modern çağın daha büyük ve daha tehlikeli bir salgınıdır. Çünkü ispatı, fiziksel şiddet kadar kolay değildir. Oysa etkisi ve sonuçları; fiziksel şiddet kadar, kimi zaman ondan daha fazla, korkunç ve kalıcı olabilmektedir. Üstelik psikolojik şiddette çok daha fazla argüman söz konusudur. Psikolojik zorbalar, akıllarına ne geçirirseler, en can alıcı ve can yakıcı biçimde kullanmaktan çekinmezler. Dahası psikolojik şiddet uygulamak için bedensel güce veya bir silaha ihtiyaç olmadığından, zorba ve kaba potansiyeli sayısal anlamda da çok daha yüksektir. Ayrıca küçüğünden büyüğüne, kadınından erkeğine kadar herkes tarafından uygulanması mümkündür.

Şiddetin farklı bir boyutu da ekonomik veya parasaldır. Elinde ekonomik fırsat ve imkan bulunduranların zorbalık potansiyellerinin bulunduğu unutulmamalıdır. Amerika'nın güncel uygulamaları, ekonomik zorbalığın devlet eliyle de yapılabileceğinin en somut örneğidir. Üstelik bir kişiyi, üç beş kişiyi değil milyonlarca insanı açlığa, sefalete ve ölüme mahkûm eden bir şiddet. İsrail'in fiziksel şiddetini finanse eden gücün de aynı zorbalığa sahip olması, elbette rastlantı değildir.

Benzer biçimde reklam dünyasında yaşanan aldatmalar ve algısal dayatmalar da ekonomik şiddet bağlamında değerlendirilmelidir. Döviz artışını anında fırsatçılığa dönüştürüp düşüşünde kılını kıpırdatmayanlar da ekonomik şiddetin zorba aktörleridirler.

Şiddetin asıl kaynağı; eşine arabası kadar değer vermeyen erkekler, kocasını tek taş yüzüğü kadar önemsemeyen kadınlar, arkadaşlarını ve anne babalarını cep telefonları ve/ya sosyal medya ortamları kadar sev(e)meyen çocuklar, hayvanları da Allah'ın yarattığını hesap edemeyen merhametsizlerdir. Bu bağlamda eğitim-öğretim camiamız kadar, toplumsal paydaşlarımız ve medyamız da sorumludur. Çünkü duyarsız, sadakatsiz, ahlaksız, vefasız; hasılı değer yoksunu, kaba ve zorba tipleri rol model olarak toplumun önüne koymak, şiddeti beslemenin en kestirme yoludur.

Şiddete en büyük destek; mağdurlar arasında ayırım yapmak ve tepkisiz kalmaktır. Ayrıca zorbalık yapanla zorbalığa direneni aynı kefeye koymak da sonuçları itibarıyla şiddete destek demektir. Bir zalime karşı kendini savunanın hak ve hukukları hassasiyetle korunmalıdır. Çocuklara veya yetişkinlere, kadınlara veya erkeklere, insanlara veya hayvanlara saldıran insanların veya hayvanların caydırıcı biçimde cezalandırılması adalettir ve şarttır. Bu arada mevcut yasalarımızın yetersiz olduğu da bir gerçektir.

Şiddetle mücadeleye Allah'ın Rahman ve Rahîm olmasının hikmeti anlaşılarak ve anlatılarak başlanmalıdır. Aynı şekilde 'Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.' anlayışının yerleştirilmesine ihtiyaç vardır. Unutmamak gerekir ki en küçük hatalar karşısında bile en ağır karşılıkları verenler de bir gün af ve merhamet dilenmek zorunda kalabileceklerdir. Zira şairin dediği gibi 'Sebeb-i rahmetimizdir sebeb-i rahmetimiz.' Kısacası merhametli olanın merhamete hakkı olur. Eninde sonunda Allah'ın merhametine muhtaç olacakların kendi muhataplarına merhamet göstermemeleri, sadece vicdansızlık değil aynı zamanda akılsızlık, bencillik ve düşüncesizliktir.

Zalim de olmayalım, inşallah, mazlûm da olmayalım…