O karanlık gecenin
aylar öncesinde,
Samsun'da FETÖ/PDY operasyonları
başladığında,
gözaltılar olmuş,
mahkemeye çıkarılanların
hemen hemen hepsi
serbest bırakılınca;
"Polis yeterince çalışmıyor"
iddiaları ortaya atılmıştı...
Samsun Adliyesi'nde
onlarca hakim ve
savcının
tutuklanmasıyla
eleştirenlerin
haksızlık yaptığı da
anlaşıldı...
Bu arada,
"FETÖ/PDY" soruşturmalarında da
çoğu insanın
devlete yardımcı olmaktan kaçındığını ve
polisin neredeyse iğneyle kuyu kazdığını da hatırlatalım...
Görevden uzaklaştırma, memuriyetten men ve
gözaltına alınacakların
listesi de Ankara'dan geliyor...
Bu listelerin hazırlanması dünden bugüne değil,
yıllar öncesine dayanıyor...
FETÖ'nün, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı
hedef almasının nedeni de
hazırlanan dosyadan
haberdar olmalarıydı...
MİT, kaç yıl önce
onları tespit etmişti...
Samsun Emniyet Müdürlüğü'nün imamı
eski Ruh ve Sinir Hastalıkları
Başhekimi Dr. Cevdet Şahin'di...
17/25 Aralık'tan hemen sonra
istifa ederek,
cemaatin etkili olduğu ülkelerden biri olan
Kenya'ya kaçtı ve orada
FETÖ'ye ait bir hastanenin başhekimi oldu...
O dönemin Samsun İmamı
Bilal Karaduman da
Kenya'ya atandı...
Yani, devlet kimlerin finans sağladığından
tutun da kimlerin örgüt içinde ne görevde olduğunu biliyor...
O yüzden derim ki;
"Çocuğum onların okuluna gitti, diye gözaltına alındım"
nağmeleri boşuna...
Eğer öyle olsaydı, Samsun'un yarısı
hapisteydi...
Gözaltına alınan ve
tutuklananlar arasında,
17/25 Aralık darbe girişiminden sonra
örgütten elini ayağını çekmiş olanlar da
vardır mutlaka...
Onların da uzun soluklu
tutuklu kalacağını sanmıyorum...
Çünkü, bu iddianameleri
hazırlayıp
davalara
bakan insanlar;
"Kumpas davalar"da olduğu gibi vicdanını Pensilvanya'ya
kiralamış olsaydı,
Terme Kaymakamı İlyas Gün, iki gün sonra cezaevinden çıkamazdı...
Hakim ve savcıların,
adeta kılı kırk yararcasına
hassas davranması;
toplum nezdinde,
yargıya olan güvenin
yeniden
tesis edilmesidir...
Başbakan Binali Yıldırım'ın,
tarafsız ve adil yargılamadan
söz etmesinin nedeni de budur...