Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin Strasbourg'da düzenlenen sonbahar oturumunda konuştu. Daha sonra parlamenterlerin sorularını yanıtlayan Çavuşoğlu, FETÖ elebaşı Fethullah Gülen ile ilgili, "Gülen eli kanlı bir terör örgütünün elebaşıdır. Türkiye'de değişik girişimlerin de arkasında olmuştur. 17-25 Aralık yargıçların ve polislerin karıştığı darbe girişimi ve 2012'de terörü sonlandırmak için Oslo'da yapılan görüşmeleri önce kaydedip, sonra sızdırıp ve o günkü başbakan ve bugünkü Cumhurbaşkanı ve MİT Müsteşarı hakkında yine yargıçlarını ve polisini kullanan bir örgüttür. Ama en sonunda arkasında olduğu ve bizzat yönettiği darbe girişiminin sonuçlarını gördük. Gülen'in yani FETÖ'nün bu darbe girişiminin arkasında olduğuna dair yüzlerce, binlerce delillerimiz var. Düşünün Genelkurmay Başkanı esir alınıyor ve yanındaki yardımcısı ve kendisine şu öneride bulunuyor. 'Sizi kanaat önderimizle görüştürmek istiyorum.' Genelkurmay Başkanı soruyor, 'Senin kanaat önderin kim?'diye. 'Fethullah Gülen' diyor. Bu darbeyi imzalamasını istiyor. Sadece bu değil, yakalanan eski generaller, polisler ve diğerlerinin ifadelerine baktığınız zaman hepsi de bu darbeyi, darbe girişimini Gülen'in talimatı ile yaptıklarını itiraf ediyorlar. Bunun dışında da çok sayıda belge var" ifadelerini kaydetti.

"Bu terör örgütü yıllardır Türkiye'nin imajının zedelenmesinde çok önemli rol oynadı"

Gülen'in ABD'den iadesini istediklerini belirten Çavuşoğlu, "Çünkü orada yaşıyor. Bu konu ile ilgili hukuki delilleri ABD'li karşıtlarımıza ilettik. Onlardan da uzmanlar geldi Ankara'ya. Yargıçlarla, savcılarla, uzmanlarla görüştüler. Daha sonra hazırlanan ilk delilleri ABD'ye ulaştık ve geçici tutuklama talebinde de bulunduk. Şimdi ortaya yeni yeni deliller çıkıyor. Sizin şüpheniz var mı? ABD'de dahil kimsenin şüphesi yok. Darbe girişimin arkasında FETÖ'nün olduğuna dair kimsenin şüphesi yok. Ama bu şüphe ile kanaat ile olmaz, deliller ile ortaya çıkar. Bizim elimizde de çok sayıda deliller var. Bakınız bu terör örgütü yıllardır Türkiye'nin imajının zedelenmesinde çok önemli rol oynadı. İki gün önce Oda TV'nin tutuklanan o günkü gazetecilerinin ifadelerini gördüm. Yıllardır bu gazeteciler 5-6 sene önce kedilerini FETÖ'nün hapse attığını söylediler. Ama bizim dostlarımız özellikle AB'den her zaman bizi, hükümetimizi ve Cumhurbaşkanımızı suçladı. O gün komutanların, polis yetkililerin, gazetecilerin tutuklanmasına bunlar sebep oldular" dedi.

"FETÖ'nün darbe girişiminin arkasında olduğuna dair bir şüphe yok"

Bakan Çavuşoğlu, Bert Koenders'in geçtiğimiz yıl Türkiye'ye her gelişinde bir Hollandalı ya da Türk-Hollandalı gazetecinin tutuklandığını kaydederek, "Biz devreye giriyoruz serbest bırakılıyor. Şimdi gördük ki bunları tutuklayan yargıçların hepsi FETÖ üyesi. Böylesine büyük bir şebekenin Türkiye'deki hasarını tamir etmeye çalışıyoruz. FETÖ'nün darbe girişiminin arkasında olduğuna dair bir şüphe yok. Tüm deliller ortada" ifadelerini kullandı.

"Terör örgütüne silah taşımak milletvekilliği dokunulmazlığı kapsamında olmamalıdır"

Dokunulmazlık konusuna da değinen Bakan Çavuşoğlu, "Bu dokunulmazlığın kaldırılması genel bir durum değildir. Kürsü dokunulmazlığı devam ediyor. Herhangi bir konuda dokunulmazlık tamamen kalkmamıştır. Sadece o milletvekillerinin, hangi partiden olursa olsun, benim partimden daha fazla sayıda kişi var çünkü biz çoğunluğu teşkil ediyoruz parlamentoda, bugüne kadar karıştığına ya da iddia edildiği, suçlandığı dosyalarla ilgili dokunulmazlıklar kalktı. Yani yargı süreci bu milletvekilleri ile devam edecek. En nihayetinde yargı karar verecek. Ama bugün terör örgütüne silah taşımak milletvekilliği dokunulmazlığına kapsamında olmamalıdır. O zaman sizinle, bizimle o silah taşıyan kişiler arasında nasıl fark var. Biz burada demokrasi, hukukun üstünlüğü için mücadele ediyoruz hep birlikte. Ama teröre hizmet eden kişilerin elbette yargılanması gerekiyor. Burada hiçbir ayrım yapılmadı. Burada Venedik Komisyonu'nun görüşü soruldu. Venedik Komisyonu'nun görüşü de geldiği zaman bunu da dikkate almalıyız" ifadelerini kullandı.

"Önemli olan balığın yüzebilmesidir, sistemin değil"

Çavuşoğlu açıklamasını şu şekilde sürdürdü:

"Sizin ülkeniz Fransa'da yarı başkanlık sistemi var. Doğaldır. Parlamento işliyor. ABD'de başkanlık seçimi, bazı yerlerle monarşi var. Ama önemli olan nedir ister başkanlık, yarı başkanlık, yarı parlamenter sistem, demokrasinin işlemesidir, hukukun üstünlüğünün tam olarak güçlenmesi ve güçler ayrılığı ilkesinin tesis edilmesidir. Yani yasama, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığının tesis edilmesidir. Böyle bir durumunda parlamentoların halkın doğrudan seçtiği milletvekillerin de demokrasi için de ve ülke yönetimi için de çok önemli rolü olur, olmalıdır. Güçler ayrılığı da bunu gerektirir. Denetim görevini de çok iyi yapabilir. Bugünkü sistemde özellikle yürütme ile parlamento arasında tam olarak güçler ayrılığının olduğunu da düşünüyorum. Sanırım muhalefetteki milletvekili arkadaşlarım da benimle bunu paylaşır. Yasa tasarıların çoğu bakanlardan geliyor. hükümet üyeleri meclisten seçiliyor. Sistemde var ama uygulamada tam tesis edilmemiş. Venedik Komisyonu Başkanının güzel bir sözü var. 'Önemli olan balığın yüzebilmesidir, sistemin değil' Yani demokrasi, güçler ayrılığı, hukukun üstünlüğü bakımında sitemin işleyebilmesidir. Her ülke kendi halkı, yönetim biçimini demokratik kurallar çerçevesinde belirleyebilir. Sonuçta biz her zaman önemli konularda halka gidiyoruz, referanduma gidiyoruz. Halkımız ne karar verirse onu da kabul etmeliyiz"

İdam cezası

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, idamın geri getirilmesine konusuna da değinerek "Demokraside halkın taleplerine tamamen kulak tıkamak da kolay değil ama halkın bazı duygularını yönetmek ve onlara doğruları anlatmak da siyasilerin görevidir. Siyasi liderlik de böyle durumda gereklidir" dedi. Bakan Çavuşoğlu, idam cezasına karşı olduğunu söyledi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin Strasbourg'da düzenlenen sonbahar oturumunda konuştu. Daha sonra parlamenterlerin sorularını yanıtlayan Çavuşoğlu, "Darbe girişimi olduktan sonra, bu kadar insan katledildikten sonra, düşünün kendi askeriniz sizin vergilerinizle alınan silahları, sizin verdiğiniz paralarla maaş alan askerler F16'larla üzerinize bomba yağdırıyor, meclisinizi bombalıyor. Ülkelerinizdeki cumhurbaşkanlığı sarayının ve önemli kurumlarının ve emniyet teşkilatlarının bombalandığını düşünün. Köprü üzerinde tanklar halkı ezip geçiyor. Tanktan ateş açılıyor, gelişigüzel ateş açılıyor. Böylesine kolay bir travmayı atlatmak kolay değil ve bu hepimizin gözü önünde oldu. Bu duygusallık içinde vatandaşlarımızın idam konusunda talepleri oldu" dedi.

"Zorlu süreci yönetirken AB ülkelerinden bize tehditler geldi"

"İdam konusunda talep geldiği zaman herkesin sayın Jagland gibi, Türkiye'ye gelip gerçek görüşümüzü öğrenmesini isterdik" diyen Çavuşoğlu, "O zorlu zamanda bu konuyu tartışmak istemedik. Çünkü duygusallığın yüksek olduğu zaman aldığınız kararlar sağlıklı olmaz. Sağduyu hakim olduğu zaman bunu birçok siyasi partiyle mecliste oturursunuz konuşursunuz. Demokraside halkın taleplerine tamamen kulak tıkamak da kolay değil ama halkın bazı duygularını yönetmek ve onlara doğruları anlatmak da siyasilerin görevidir. Siyasi liderlik de böyle durumda gereklidir. Biz de bu zorlu süreci yönetirken maalesef AB ülkelerinden bize tehditler geldi. Bu sefer halkımızın reaksiyonu daha fazla olmaya başladı. Biz zor bir süreci yürütmeye çalışıyoruz zaten" ifadelerini kullandı.

"Şahsen söylüyorum idam cezasına karşıyım"

Bakan Çavuşoğlu, açıklamasını şu şekilde sürdürdü: "Şahsen söylüyorum idam cezasına karşıyım. Burada görev yaparken idam cezasının doğru olmadığını herkese anlatmaya çalıştık. Çin'den randevu talebinde bulundum, idam cezasını gündeme getirecek diye. AKPM Başkanıyken bana randevu vermediler. Eşimi ikna ettim idam cezası kötü olduğuna dair" Eşinin kendisini tehdit ettiğini bildiren Çavuşoğlu, "Benim eşim de o travmayı yaşadı" dedi.

"Olağanüstü hal bizim tercihimiz değildi"

Önemli olanın meclisin yani milletvekillerinin ne diyeceği olduğunu kaydeden Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, "Aklı selim bir şekilde bu konuyu milletvekillerimiz zamanı geldiğinde değerlendirirler. Elbette OHAL döneminde tıpkı Fransa'nın yaptığı gibi biz İnsan Hakları Sözleşmesine 15'inci maddenin verdiği yetki ile bir delegasyon, bazı kısıtlamalar. Olağanüstü hal bizim tercihimiz değildi. En zor şartlarda bile biz getirmek istemedik. Fakat bu sefer kaçınılmazdı. Hatta 3 ay içinde tamamlayıp OHAL'i kaldırmayı planladık. Ancak öyle bir kompleks durum ki 3 ay bile yeterli olmadı. Şuana kadar attığımız adımlar ve aldığımız tedbirler çerçevesinde bile tehdidin tamamen ortadan kalktığına inanmıyor halkımız. Biz de öyle düşünüyoruz. Çünkü bu çok karmaşık bir çete. 40 yıldır devletin içine sızan bir çete, terör örgütü. Bu konuda biz adımlar atmazsak yarın aynı durumla yine karşı karşıya gelebiliriz. Bu süreçte yine Avrupa Konseyi'nin tavsiyeleri, attığımız adımları Avrupa Konseyi'ne bildiriyoruz, uzmanlarımız bir araya geliyor. Son tavsiyeleri yerine getirmek için dikkatlice çalışıyoruz. En kısa süre içinde adımları atabilirsek, bu tehdidin bittiğinden emin olursak olağanüstü hali kaldırmak isteriz. Olağanüstü hal bizi de memnun eden bir durum değil ama bugüne kadar, olağanüstü hal uygulamaları bizim vatandaşlarımızın günlük hayatını hiç etkilemedi. Temel hak ve özgürlükleri hiçbir şekilde kısıtlamadı. Çünkü doğrudan bu terör örgütünü hedef alıyor, devlet kurumlarını hedef alıyor. Şuanda milletimizin olağanüstü hale desteği yüzde 80'in üzerinde. Bu güvenlik tereddütlerinden dolayı bu destek var. Normal şartlarda kimse olağanüstü hal çerçevesinde yaşamak istemez. Fransa 1 yıla uzattı. Ben Fransa'yı eleştirmiyorum, 2 tane terör saldırısı oldu. Oysa Türkiye'de 1 sene içinde, Fransa'daki terör saldırılarına benzer en az 10 tane saldırılar oldu. Çok sayıda insanımızı kaybettik. O zaman da bile olağanüstü hali getirmeyi düşünmedik. Umarım en kısa sürede bu süreci de atlatırız" ifadelerini kaydetti.

DAEŞ'in bir numaralı düşmanı Erdoğan

Fransa'nın Strasbourg kentindeki Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin (AKPM) sonbahar oturumunda Avrupalı parlamenterlere hitap eden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, daha sonra da milletvekillerinin sorularını yanıtladı. Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva'nın, 'Fırat Kalkanı Harekatı'nın hedef ve kazanımları' hakkında sorduğu soruya cevap veren Bakan Çavuşoğlu, DAEŞ'e karşı koalisyona aktif katkı sağladıklarını ifade etti.

Çavuşoğlu, 'Başından beri tüm toplantılarda DAEŞ'e karşı sadece hava saldırılarının yetmeyeceğini, karadan operasyonlara da başlamamız gerektiğini, bunun için de ılımlı muhalefetin güçlendirilmesi gerektiğini, koalisyonun içinde 65 ülke var ve özel kuvvetlerin destek vereceğini, havadan da destek vereceğimizi ve böylelikle bu terör örgütünü Irak ve Suriye'den temizlememiz gerektiğini başından beri söylüyoruz' dedi.

DAEŞ'in Türkiye'yi hedef aldığını söyleyen Çavuşoğlu, bunun sebeplerini ise söyle sıraladı: 'Bir… Bugüne kadar yabancı savaşçı akımının durdurulmasında çok önemli tedbirler aldık ve başarılı olduk. Tabi kaynak ülkelerle bilgi istihbarat paylaşımının da etkisi oldu. Tabi bu sınırlarda aldığımız tedbirler, havalimanında ve her yerde aldığımız tedbirler neticesinde çok sayıda DAEŞ'liyi yakaladık ve iade ettik. Belçika'daki terör saldırısını, Fransa'daki terör saldırılarını gerçekleştiren bazı teröristler esasen bizim tarafımızdan yakalanıp o ülkelere teslim edildi. Şimdi bu işin ciddiyetini daha iyi anladık. İki… DAEŞ'e karşı koalisyonun içinde yer aldık ve birçok ülkenin bizim hava üssümüze gelmesini ve bu operasyonlara katılmasını tesis ettik. Üç ve en önemlisi… DAEŞ'in ideolojisini öldürmede çok etkili olduk. Yani Cumhurbaşkanımız Erdoğan her vesilede DAEŞ'in İslam'ı temsil etmeyeceğini söyledi. Onların birinci düşmanı şu anda Erdoğan. Birinci düşmanı, çünkü bu sebepten dolayı. Müslüman olamayacağını, İslam dininin bunlara izin vermediğini sürekli vurguluyor. DAEŞ'in ideolojisini zaten öldürmezsek yarın DAEŞ veya El Kaide yerine El Nusra güçlenir. Bunların ideolojisini de yok etmemiz lazım. Son bu sebepten dolayı da DAEŞ'in bize saldırıları arttı. Gaziantep'te 56 vatandaşımızı öldürdüler, bunların 29 tanesi çocuktu, düğün töreninde. Biz de operasyonu başlattık. Kilis'e bugüne kadar gelen roketler yüzünden 23 kişi hayatını kaybetti, bunların bir kısmı da Suriyeli. Çünkü Kilis'te, Kilislilerden çok Suriyeli yaşıyor. 110 bin Kilisli var, 120 bin Suriyeli var orada yaşıyor barış içinde, huzur içinde. Hiçbir problem de olmadı bugüne kadar. Bu operasyon bugüne kadar başarılı oldu. Karadan operasyonun etkili olacağını gösterdik. Bunun başka yansımaları da oldu. Bugüne kadar Cerablus ve o bölgeye DAEŞ'ten temizlendikten sonra Türkiye'de geçen binlerce Suriyeli oldu. Hayat normale dönmeye başladı, kadınlar, çocuklar sokaklarda. Esasen bu Munbiç bölgesini DAEŞ'ten temizlersek defakto bir güvenli bölge olur ve burada atacağımız adımlarla birçok yerinden edilmiş, Suriye içinde farklı bölgelerde yaşayan Suriyeliler ve Türkiye ve bölge ülkelerinde yaşayan Suriyelileri yerleştirebiliriz. Bu konuyu AB liderleri ile ve Körfez ülkeleriyle görüşüyoruz. Bunu mutlaka başarmamız lazım.'

Azerbaycan'ın desteğini yanımızda hissettik

Bakan Çavuşoğlu, yaşanan sıkıntılı süreçte Azerbaycan'ın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere halkının desteğini Türkiye'nin yanında hissettiklerini belirterek, 'Türkiye'de halk demokrasi nöbetleri tutarken, Azerbaycan meydanlarında Azerbaycanlı kardeşlerimiz aynı şekilde Azerbaycan ve Türk bayraklarıyla bu nöbeti tuttular. Elbette böylesine zor bir süreçte her ülke dostlarını yanında görmek ister. Dostlarını yanında görmek demek, dostların her yaptığınıza evet demesi anlamına gelmez, her attığınız adımı desteklemesi anlamına da gelmeyebilir. Böyle durumlarda öneriler, yapıcı eleştiriler, tavsiyeler, çünkü bu zor şartlardan çıkmanız gerekiyor. Ama çifte standarttan uzak. Ama gizli ajandalar olmadan. Şuana kadar Avrupa Konseyi'nin genel ekseriyetinin de başta Genel Sekreter, Başkan, Bakanlar Komitesi Başkanı olmak üzere milletvekili arkadaşımızın tutumu bu yöndedir. Bundan sonraki süreçte de Avrupa Konseyi'nin bizimle daha fazla diyalog içinde, daha fazla angajman içinde olmasını tercih ederiz. Biz Avrupa Konseyi yetkilileri ile Türkiye'ye geldikleri zaman tüm görüşmeler de dahil tüm imkanları sağlamaya hazırız. Önümüzdeki süreçte Avrupa Konseyi ve Parlamenter Meclisi, Türkiye'nin en önemli ortağı olmaya devam edecektir' dedi.

'Darbe girişimi ile ilgisi olan, darbe girişimine destek veren kişiler tutuklandı'

Bakan Çavuşoğlu, bu süreçte böyle bir darbe girişimi ile karşı karşıya gelmemek için tedbirler almanın devletin görevi olduğunu kaydederek, 'Hukuk çerçevesinde anayasal haklarını kullanarak tedbir almalıyız. Darbe girişimi ile ilgisi olan, darbe girişimine destek veren kişiler tutuklandı. Onlarla ilgili yargı süreci devam ediyor. Ama darbe girişimine katılmayıp da bu terör örgütüne bağlı olduğu ispatlanan kişilerle ilgili de tedbirler alıyoruz, devlet kurumlarından uzaklaştırıyoruz. Çünkü halkını katleden bir terör örgütüne sadakati olan, devletine olamayan insanlar, halkın üzerinden tankları geçiren insanlar her şeyi yaparlar. Benim bakanlığımda 500'e yakın kişi tespit edildi. Benim bakanlığım en önemli kurumlardan bir tanesi, devletin hafızası. En gizli görüşmeler burada yapılıyor, en gizli bilgiler burada saklanıyor. Ben bu kişilere nasıl güvenip de burada tutacağım' ifadesini kullandı.

'Bunların sadakati tamamen bu örgüte ve Pennsylvania'daki teröriste'

Sınavların çalınarak soruların verildiği, kompozisyon tipi sınavların değiştirilerek çok seçmeli soru tipine geçildiğini aktaran Çavuşoğlu, 'Bugüne kadarki en zor sorular onlar için kolay. Çünkü soru ve cevaplar veriliyor. Bu şekilde bakanlığımıza sızmışlar veya polis biriminden veya başka birimlerden orada aldıkları maaşın yarısını kabul ederek kritik bölgelere yerleştirilmişler. İletişim, arşiv gibi. Ben bu kişileri bakanlığımda nasıl tutacağım. Çünkü bunların sadakati tamamen bu örgüte ve Pennsylvania'daki teröriste. Devletin parası ile çalışacaklar ama sadakati millete olmayacak, sadakati terör örgütüne olacak ve milletin vergileri ile devlet bunlara maaş ödeyecek. Böyle bir şey söz konusu olmaz. Doğu Almanya ile Batı Almanya birleştiği zaman sadece bir soru işareti sebebiyle Doğu Almanya'da devlette görevli kişilerin ajan olma ihtimali üzerine 500 binden fazla kişinin işine son verilmiştir. Bugün Türkiye'de işine son verilen veya açığa alınanların oranı toplam çalışanların yüzde 1,5'u civarında. Yani küçük ülkelere göre rakam büyük olabilir ama Türkiye 80 milyon ve 40 yıldır maalesef devletin içine sızmışlar. Biz bunlarla nasıl çalışacağız' açıklamasını yaptı.

Bakan Çavuşoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

'Hepsinin yasal hakları var, hepsinin Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakları. Biz bu tedbirleri almaktan memnun değiliz ama bizim için başka seçenek yok. Terör örgütüne bağlı kişilerle çalışamayız. Bu adımları dikkatlice atıyoruz, her başvuruyu inceliyoruz. Lehte ya da aleyhte kendilerinin başvuruları için komisyonlar oluşturduk, çok dikkatli, titizlikle değerlendiriyoruz. Bugüne kadar 3 binden fazla kişi de görevlerine geri döndü. Hatalar oluyor mu, oluyor. Bazı yanlışlıklar yapılıyor mu, evet yapılıyor. Ama bu yanlışlıkları yapmak da, düzeltmek de bizlerin görevidir. Çünkü hak var, hukuk var. Biz buna inanıyoruz.'

Bakan Çavuşoğlu, 'Bugüne kadar İşkenceyi Önleme Komitesi ile gerçekten işbirliği içinde çalıştık. İşkence ile sıfır toleransla mücadele anlayışımız Türkiye'de sonuçlar elde etti. İşkenceyi Önleme Komitesi'nin raporlarına baktığınız zaman Türkiye'nin katettiği bu mesafe birçok ülkeye örnek gösteriliyor. Bundan da mutluluk duyuyoruz. Biz bugüne kadar İşkenceyi Önleme Komitesi'nin tüm raporlarını açıklamasına izin verdik. Adalet Bakanımız da gelecek. İşkenceyi Önleme Komitesi'nin bazı tespitleri mutlaka vardır. O görüşmeden sonra gerekli adımı atacağız, mutlaka İşkenceyi Önleme Komitesi'nin raporları yine kamuoyuna açık olacak. Ne diyoruz burada, şeffaflık çok önemlidir. Yeter ki raporlar objektif olsun, adaletli olsun' dedi.

Kıbrıs'ta çözüm için bir umut var

Bakan Çavuşoğlu, Kıbrıs'ta bir çözüm için bir umut var. Her zamankinden daha fazla iyimseriz. Ama gerçekçiyiz. İki tarafın görüşmesi gereken zor konular da var, toprak, mülkiyet, garanti gibi konular var. Güvenlik konusu, bugün tehditlere baktığım zaman tehditlerin boyutu farklı. Bölgedeki tehditler, oradaki potansiyel, oradaki doğalgaz, petrol, imkanlar var, Yanı başımızda Suriye, tüm ülkeler orada Doğu Akdeniz'de şimdi terör örgütleri var, göç, mülteci akımı tehdidi var. Dolayısıyla bu Kıbrıs'ın genelini gerçekten etkiliyor. Biz başından beri şunu söylüyoruz. Sadece Türk tarafının değil her iki tarafının güvenlik tehdidi endişesi karşılanmalı" dedi.

"Belki de yakaladığımız son fırsat penceresi"

Bakan Çavuşoğlu, "Göç konusunda NATO'nun Ege Denizi'nde aktivitelerine de destek verdik. NATO'ya hiçbir zaman Türkiye'nin Ege konusundaki siyasi ve hukuki tutumunu zedelemeyin demedik. Yunanistan ve Türkiye'nin hukuki ve siyasi konumları var, bunlar dikkate alınsın ve Yunanistan'la aramızda yeni bir gerginlik yaşanmasın dedik. Kıbrıs'a da aynı şeyi söylüyoruz. Her iki tarafın güvenlik endişesi karşılanmalıdır. Tabi Türk tarafının garantörlüğü, bizim garantörlük hakkımız var. Bugünkü şartlarda bunu oturup tekrar konuşacağız ama görüyoruz ki büyük tehditler ortamında Türk tarafı da garantörlük sisteminin ya da Türkiye'nin güvencesinin devam etmesini istiyor. Rum tarafının da düşünceleri var. Elbette 5 taraf, 3 garantör ülke ve adada iki taraf bir araya geldiğimizde bu konular birlikte değerlendireceğiz. Umarım fırsat kaçmaz, belki de yakaladığımız son fırsat penceresi" ifadelerini kaydetti.

Ermenistan'ın 5 bölgeden çekilmesi söz konusu

Bakan Çavuşoğlu, Azerbaycanlı milletvekili Ganire Paşayeva'nın Karabağ ile ilgili sorusuna, "Karabağ probleminin çözümü için samimi gayret sarf ettik. Ermenistan'la ilişkilerimizi normalleştirmek için de samimi gayretler sarf ettik. İsviçre'de bir anlaşma imzaladık maalesef başarılı olamadık. Bugün Minsk Grubu 3'lüsü ve Rusya'nın bazı yapıcı önerileri var. Özellikle Azerbaycan'ın işgal edilmiş topraklarının en azından 5 bölgeden Ermenistan'ın çekilmesi gündemde. Rusya bizimle bu düşüncelerini paylaştı, biz destekliyoruz dedik. Azerbaycan'la görüştük. Biz böyle adımlar atılırsa Azerbaycan'ın kabul edeceği her türlü çözümü destekleriz. Biz Ermenistan'la da ilişkilerimizi normalleştirmek istiyoruz. Eğer bu sorun çözülürse Azerbaycan'da da aynı kararlılığı görüyoruz. Niye Güney Kafkasya'da bu tehdit bu sorun etsin. Niye çözemeyelim. Minsk Grubu'nun da gayretli olması lazım, samimi gayret sarf etmesi lazım. Diğer bahsettiğim dondurulmuş itilafların da çözüm için gayret sarf etmemiz lazım" yanıtını verdi.