Kardeşin kardeşe,
arkadaşın arkadaşa,
komşunun
komşuya düşman edildiği
o yıllar...
Kavganın, çatışmanın,
kanlı eylemlerin
nedeni, "sağ-sol" diye
tanımlanıyor...
Biri diğeri için
"faşist"
öbürü de diğerine
"komünist" diyor...
Bölünmüş mahallelerin
cadde ve sokaklarında,
sanki ülke sınırı
ihlaline
karşı silahla nöbet tutan gençler
bekleşiyor...
Sanal gerçekçilik
gibi bir şey!..
Sağ-sol
kavgalarının
iki ünlü
ismi var. Biri "Solcu" Yılmaz Türkoğlu
diğeri ise "Sağcı" Adnan Demirel...
Her ikisi de hatırı sayılır, sözü dinlenir
adam. İkisi de
güçlü kuvvetli, aynı zamanda
cesaretli. Aynı mahallenin
kültüründen
yetişmiş
"İki deli fişek"
desek daha iyi olacak...
Birbirlerine
silah çekmeyi
bırakın,
yan gözle bile
bakmamışlardı...
Rahmetli Adnan Demirel'den,
yıllar önce Yılmaz Türkoğlu ile
ilgili anıyı dinlediğimde,
"Vay bee" demiştim...
Birbirlerini silahın
namlularından
koruyan bu iki arkadaştan
Yılmaz Türkoğlu'nu
aradı gözlerim...
Cenaze, çok kalabalıktı. Onu görememiştim. "Yılmaz abi mutlaka gelirdi"
dedim. Hatta, "hasta mı acaba diye" de düşündüm...
Fotoğraflara baktım. Yılmaz abi oradaydı...
Kendisini telefonla arayıp,
rahmetli Adnan Demirel'den
onunla ilgili dinlediğim
anıyı aktardım...
"Doğru" dedi..."CHP Gençlik Kolları Başkanıydım...Daha sonra
Samsun Eğitim Enstitüsü'ne atandığımda,
ülkücü camiada kıyamet kopmuştu. Birbirimize sahip çıktık. Aynı mahallenin
insanıydık."
"Yazacağım abi" dedim...
Çünkü, bu sıradan
bir şey değil...
O kahır
günlerinde
bile sevgiyi
yeşertebileceğini
gösteren iki genç adamın
hikayesi,
bugünün
kaypak
arkadaşlıklarına
adeta bir "kapak" gibiydi...
Dün cenazede,
birbirine sevgiyle bakan
yüzlerce insanla,
göz göze geldim...
Ve bir kere daha gördüm ki;
seversen
sevilirsin!..