Son yıllarda medyada, "İnsanlık ölmedi" veya "İnsanlık dersi" gibi manşetler atılıyor...
Geçmişte çok olağan olan davranışlar, şimdi haber değeri taşır hale geldiyse; ortada "olağanüstü" bir durum var demektir...
Oysa, bir insanın düşürdüğü cüzdanı sahibine teslim etmek, her insanın yapması gereken sıradan bir davranış değil midir?..
Neyse lafı uzatmayayım ve bugünkü "Her şey birbiri için yaşar" başlığını taşıyan öykümle sizleri baş başa bırakayım...
***
Salih Bey eşi Serpil Hanıma sordu: "Saffet, gerçekten de bizim oğlumuz mu?" Serpil Hanım, şaşkındı. "O nasıl söz bey" dedi. Salih Bey, ironi yaptığını ve Saffet'in diğer çocuklardan farklı olduğu için böyle konuştuğunu belirtti. Serpil Hanım, "Allah, onu öyle yaratmış, ne diyelim" diyerek, Salih Beyin sabah kahvesini önüne koydu.
Salih Bey, eski bir müteahhitti. Mal varlığı bakımından zengin sayılırdı. 4 çocuğunu da üniversitede okutmuştu. Saffet, 4 çocuğun en büyüğüydü. İnşaat mühendisiydi ve babasının mesleğini sürdürüyordu. Diğer kardeşleri, Hakan, Murat ve Selim'le arası hiç iyi değildi. Cimriydi ve hiçbir şeyini kardeşleriyle paylaşmayan biriydi. Çevresinde eşi dostu da yoktu. Hani Salih Beyin hatırı olmasa, selam bile verilmeyecek tipti. İşçilerinin hakkını vermez, onları inim inim inletirdi. Kalfa İsmail, Salih Beyin kalbi kırılmasın diye, Saffet'e katlanıyordu...
Salih Beyin çocukları yaşları ilerlemesine rağmen evlenmemişti. Hakan, Murat ve Selim, "Abimiz varken, olmaz" diyorlardı. Saffet ise parayı düşünmekten gönül işlerine vakit ayırmamıştı. Zaten birini sevmesi de çok zordu.
Bir akşam, hepsi birarada aynı saatte eve geldi. Salih Bey, "fırsat bu" diyerek, çocuklarıyla konuşacaktı. Salih Beyin çocuklarının geçim derdi yoktu. Bir an önce onların muratlarını görmek istiyordu. Hakan, belediyede fen işleri müdürlüğünde mühendisti. Murat, bir bankada şefti. Selim ise avukattı. Her birinin arasında 2'şer yaş fark vardı.
Masada, Saffet'in dışındaki aile fertleri, neşe içindeydi. Çok zamandır, birlikte akşam yemeği yememişlerdi. Salih Bey, "inşallah torunlarımın da olduğu bir masada yemek yemek nasip olur" diyerek, Saffet'e baktı. Gözü paradan başka bir şey görmeyen Saffet, "Elin kızını mı bakacağım" dedi. Annesi tepki gösterdi. "Babana göre ben de el kızıydım ama anneniz oldum" Saffet hiç oralı bile olmadı. "İyi akşamlar" bile demeden, odasına çıktı. Salih Bey, Serpil Hanıma baktı. "Geçenlerde söylediğim sözde haksız mıyım hanım" deyince, Serpil Hanım kahkayı bastı. Çocuklar, ikisinin arasındaki mevzuyu anlamamışlardı. Ama her ikisinin attığı kahkaha, onların da hoşuna gitmişti.
Saffet, tam bir yabani gibiydi. Kimseyle konuşmayan, dertleşmeyen hatta güldüğü bile görülmeyen biriydi ve bu durumu, Salih Beyi üzüyordu. Kardeşleri, ağabeylerinin kendilerine yıllardır kötü davranmasına rağmen bundan ne annelerine ne de babalarına söz etti.
Salih Bey, o gün çocuklarını arayarak, akşam yemeğinde buluşacaklarını söyledi. Onlardan geç kalmamalarını istedi.
Serpil Hanım, çocuklarının çok sevdiği yemekleri hazırladı. Mükellef bir sofra kurmuştu. Saffet hariç herkes zamanında geldi. 15 dakika sonra da Saffet masada yerini aldı. Babası, "Hayırdır oğlum, bir tersilik mi var" diye sordu. Saffet, Kalfa İsmail'in bir yakınının düğünü için erken çıkmak istediğini ve tartışma sonunda da onu kovduğunu söyledi. Salih Bey, "Yanlış yaptın oğlum. İsmail 30 yıldır yanımızda. Keşke, böyle yapmasaydın. Bizde çok hakkı var" Saffet, "Bedava mı çalışıyor. Parasını veriyorum ya" diye çıkıştı.
Yemek, Salih Beyin istediği gibi başlamamıştı. Serpil Hanım, Saffet'e döndü. "Sen biliyor musun, kalfa İsmail olmasaydı, belki de sen hayatta olmayacaktın"
Masa birden bire buz kesti sanki.
Salih Beyin il dışında olduğu bir gündü. Annesi Saffet'i babasının inşaatına götürmüştü. Saffet, 4 yaşındaydı. Oynarken bir ara gözden kayboldu. İnşaatın 3. katındaydı. Annesi seslendi ama ama o hiç duymadı. Bütün işçiler onu arıyordu. Saffet, kalıp tahtalarına takılıp yere düşmüştü. Kafası yarılmış, ağlıyordu. Ağlama sesini duyan kalfa İsmail, onu asansör boşluğuna düşeceği sırada, son anda kurtardı, hastaneye yetiştirdi. Kafasına 3 dikiş atıldı. Serpil Hanım, yıllar geçse de o günü hiç unutmamıştı. Saffet ve diğer kardeşleri de bu olayı ilk kez duydu.
Saffet, annesinin bu olayı anlatmasından sonra üzülmüştü. İlk kez böyle bir duygusal tepki verdiği görüldü. Saffet, pişmanlık hissi içindeydi. Kendi kendine, "Ben ne yaptım" diye söylendi.
Hep birlikte misafir odasına geçtiler. Serpil Hanım, sofrayı kaldırdıktan sonra onlara çay servisi yaptı. Salih Bey, Saffet'teki duygusal tepkimeyi görmüştü. Hiçbir şey söylemedi. Salih Bey, sohbeti, insani yaklaşımlar üzerine kurdu. Saffet'in insanlıktan bahseden sözler söylemesi karşısında, kardeşleri de şaşkınlık içindeydi. Salih Bey, "Çocuklar bir Şaman öğretisi var. Hiç duydunuz mu?" dedi. Bilmediklerini söylediler. Salih Bey, "Bu öğreti hayatın kendisidir, aklınızdan çıkarmayın" diyerek, anlatmaya başladı: "Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz. Nehirler, kendi suyunu içemez. Ağaçlar, kendi meyvesini yiyemez. Güneş, kendi için ısıtmaz. Ay, kendi için parlamaz. Çiçekler, kendileri için kokmaz. Toprak, kendi için doğurmaz. Rüzgar, kendi için esmez. Bulutlar, kendi yağmurlarından ıslanmaz. Her şey birbiri için yaşar."
Saffet o sabah, sanki dünyaya yeniden gelmiş gibi mutlu kalktı. Kahvaltısını dahi yapmadan evden çıktı. Eskiden selam vermediği Bakkal Cavit'e "Günaydın" dedi. Yüzüne bakmadığı ayakkabı boyacısı Şakir'e hal hatır sordu. Kaç defa kovduğu simitçi Rızvan'a 15 simit sardırdı. Rızvan, "Bunun kafası iyi herhalde" diye düşündü. İnşaata geldiğinde işçilere simidi elleriyle dağıttı. Onlarla sohbet etti. "Ben İsmail abiye gidiyorum" dediğinde, şaşkınlık sırası işçilerdeydi. Patronun, ilk kez "abi" dediğini duymuşlardı.
Evin kapısını kalfa İsmail açtı. Dün kendisini işten kovan Saffet'i karşısında görünce şaşkına döndü. Saffet bir kutu çikolatayı uzatmadan önce kalfa İsmail'in elini öptü. "Affet beni abi" dedi. Kalfa İsmail, onu eve buyur etti. Saffet, rahatsız etmek istemediğini söyledi. Kalfa İsmail, "Ne oldu?" diyeceği sırada, Saffet, "Abi her şey birbiri için yaşar. Sen olmadan olmaz" dedi.
Kalfa İsmail, bu değişikliğin nedenini anlayamamıştı ama çok da mutlu olmuştu.
Saffet, o günü müthiş bir huzur içinde geçirdi. O akşam, ünlü bir restoranda anne ve babası ile kardeşlerini ağırladı. Yüklü gelen hesaba itiraz etmediği gibi garsona da bol bahşiş verdi. Onu yıllardır tanıyan garson Halil, Saffet'in kulağına eğildi. "Abi yanlışlık olmasın" diye uyardı. Saffet, "Her şey birbiri için yaşar" diyerek, gülmeye başladı... Ve ailesine de "İyi ki varsınız" diyerek teşekkür etti.
***
Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...