22 Şubat bizde, başarısız darbe girişimlerinin, 21 Mayıs ise başarısız darbe liderlerinin kalkışmalarının hesabını idam sehpasında can vererek ödedikleri ilk örneklerdir. Her iki darbenin de en önemli, en ilginç ve hayatı romanlara, filmlere konu olacak ismi de tartışmasız Kurmay Binbaşı Fethi Gürcan'dır.

Fethi Gürcan, 22 Şubat 1962'de Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığı Süvari Grup Komutanı'dır. Kalkışma gecesinde Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Başbakan İsmet İnönü, Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay, bakanlar kurulu üyeleri ve kuvvet komutanları Çankaya Köşkü'nde toplanmışlardır. Fethi Gürcan, alay komutanı albayı etkisizleştirerek köşkü kuşatır ve kalkışmanın başındaki Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir'i arar: 'Albayım, Gürsel, İnönü ve bütün kabine üyeleriyle kumandanlar buradalar. Köşkü sardım. Hepsini enterne edip, hesaplarını göreyim mi?' diye sorar. Talat Aydemir 'Hayır hiçbir şey yapma! Bırak gitsinler' der. O an darbenin kaybedildiği ve darbecilerin kaderlerinin belirlendiği andır. Bakanlar ve kumandanlar köşkten ayrılıp Hava Kuvvetleri Kumandanlığı'na geçerken Başbakan İsmet İnönü 'İşte şimdi kaybettiler' diyordu.

Talat Aydemir bir yıl sonra 21 Mayıs 1963'te bir kere daha darbeye kalkıştığında emekli Süvari Kurmay Binbaşı Fethi Gürcan yine yanındadır ve yine girişimin en aktif komutanlarından birisidir. 21 Mayıs da 22 Mayıs gibi bir başarısız darbe girişimi olarak kalacak ve Fethi Gürcan'ın kaderiyle romanlara, filmlere konu olacak yarışı o sabah başlayacaktır.

Darbeciler teslim olduğunda emrindeki Harbiyeliler 'beraberce dağa çıkmayı' teklif ederler. Bunun imkansızlığını anlatır ve öğrencileri dağıtır, yanında sadece Üsteğmen Mustafa Karazeybek vardır ve artık başlarının çaresine bakacaklardır. Ama kaderi kurtuluş yoluna ağlarını sermeye başlamıştır. Federal Almanya Büyükelçiliği askeri ataşesi arkadaşıdır, onun vasıtasıyla iltica talebinde bulunacaktır. Yanlışlıkla Bulgar Elçiliği'ne giderler. Doğru adrese ulaştıklarında ise tanıdığı askeri ataşe orada değildir. Büyükelçi de sığınma taleplerini kabul etmez. Artık sivilleşme ve kaçma zamanıdır. Resmi elbiselerini elçinin verdiği bir sivil kıyafetle değiştirir, üzerindeki iki Sten makinalıyı, üç tabancadan ikisini, bir torba el bombası ve dört yüz kadar mermiyi elçilikte bırakır. Belinde bir tabanca, cebinde yüz seksen beş lira vardır. O artık bir sivildir ve kaçmak zorundadır.

O günün Ankara'sı şimdiki gibi değildir, Harp Okulu'nun arkası boştur, Gazi Çiftliği'nin ilerisi köydür. Harp Okulu arkasındaki bağ evlerinden birine girdi, ev boştu, yattı ve uyudu. Uyandığında güneş batmak üzereydi. Gazi Çiftliği'ne doğru yürüdü, düştü kalktı ve geç vakitte Çiftlik İstasyonu'na ulaştı. Bir bakkaldan bir paket bisküvi aldı, bir kahvede durmadan içtiği çayına katık yaptı. Daha sonra buradan ayrıldı ve istasyonda İstanbul istikametine giden bir yük treni gördü. Koştu, son vagona kendisini atmayı başardı. İstanbul'a gidecekti, orada arkadaşları vardı, bir iki gün içinde Yunanistan'a kaçabilirdi. Artık rahattı, kendini tahtaların üstüne bıraktı ve derin bir uykuya daldı.

Heyhat; o kurtuluş rüyaları görürken kader ağlarını örmeye devam ediyordu. Sabahleyin uyandı, nerede olduğunu anlamak için dışarıya baktı. Bindiği yerdeydi. Tren manevra yapmış, bir vagonu istasyona bıraktıktan sonra yoluna devam etmişti. İstasyonda kalan vagon Fethi Gürcan'ın büyük umutlarla bindiği vagondu.

Trenden indi, karayoluna çıktı, bir kamyon durdurdu. Kamyon yakında bir yere gidiyordu, onu biraz sonra İstanbul karayolu üzerinde indirdi. Yoluna karadan devam edecekti ama otobüsler hep doluydu. Yarım saatlik bir çabadan sonra bir otobüste bir kişilik yer buldu, oturdu, yine kurtulmuştu! Bolu'ya girerken otobüsü askerler tarafından durduruldu. Kimlik kontrolü vardı. Ama onun kimliği yoktu. Ankara'da atmıştı. Askerlerin başındaki subaylara 'Ben de askerim, Binbaşı Fethi Gürcan'ım, bırakın' diye rica etti. İkna edemedi, Merkez Komutanlığı'na götürüldü ve Ankara'ya 'Burada Binbaşı Fethi Gürcan olduğunu öne süren kimliksiz biri var, doğru mudur?' diye soruldu. Gelen cevap kaderini bir kere daha belirliyordu: 'Fethi Gürcan ihtilalcilerin başıdır, çok tehlikelidir. Derhal tevkif ediniz!'

Tevkif edildi ve biraz sonra Ankara'ya doğru yola çıkarıldı. Ama bu hikaye burada bitmedi. En az bu kadar heyecanlı bir ikinci bölümü daha olacak. Onu da yarın aktaracağım sizlere.(NOT: Bu bilgiler benim meslek üstadım Türk Haberler Ajansı Ankara Büro Şefi rahmetli Erdoğan Örtülü'nün 3 İhtilalin Hikayesi adlı eserinden alınmıştır.)