Dün 22 Şubat ve 21 Mayıs kalkışmalarının iki numaralı ismi Emekli Süvari Binbaşı Fethi Gürcan’ın “kaderle yarışının” Bolu Merkez Kumandanlığı'nda noktalanan ilk bölümünü” yazmıştım. Bugün Mamak Askeri Cezaevi'nden darağacına kadar geçen ikinci bölümü anlatmaya çalışacağım.

Bolu’dan Ankara’ya bir askeri uçakla götürülür Fethi Gürcan. Uçakta elleri çözülür bir ara. Uçağa el koymayı düşünür. Götürenler de askerdir, bakışlarından anlarlar aklından geçeni ve bileklerine kelepçeleri yeniden takarlar. “En ufak şüpheli hareketin ölümüne sebep olur. Bunu aklına koy ve uslu uslu otur” demeyi de ihmal etmezler.

Cezaevine konduğunda kader arkadaşlarına macerasını anlatırken, “Sizin anlayacağınız hiçbir fırsatı değerlendiremedim. Kuzu kuzu geldik ve bu kapana girdik. Bakalım sonumuz ne olacak? İnsanın işi bir kere ters gitmeye başladı mı gider, öyle bir duruma gelir ki, artık insanın iradesi rol oynamaz. Rüzgarın önüne katılmış bir yaprak gibi hadiselerin içinde yuvarlanır gider!” diyecektir.

Böyle diyecektir ama kaderini zorlamaktan da geri durmayacaktır. Cezaevinde kaçış yolları arar. Batıya kaçamamıştı, bu sefer güneye kaçmanın yollarını arayacaktı. Bulacaktı da. Cezaevinden kaçmak kolaydı. Zor olan yurtdışına çıkmak ve o zamana kadar saklanacak güvenli yerler bulmaktı. Cezaevinde yatan siyasi Kürtçülerden birisiyle arkadaş oldu. Kaçtığında Suriye’ye geçişini o sağlayacaktı. Ayrıca Ankara’da onun sağlayacağı evlerde kalacaktı. Kendi arkadaşlarının evleri ilk aranacak yerlerdi, onun içinde oralarda kalamazdı.

Kaçması için “Talat Aydemir’in onayı dışında” her şey tamamdı. O onayı almadan kaçamazdı, arkadaşlarını ve komutanını habersiz terk edemezdi. Talat Aydemir, o onayı hiçbir zaman vermedi. Ona göre bu davalar siyasiydi ve mahkeme ne karar verirse versin onları asamazlardı. Talat Aydemir yine yanılmıştı. Mahkeme, sanıklardan yedisinin idamına karar vermiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi ise bunlardan beşinin cezasını müebbet hapse çevirmiş ikisini onaylamıştı. Talat Aydemir ve Fethi Gürcan asılacaklardı.

Kaçmaktan vazgeçmesini Talat Aydemir’e bağlıyor ve “Onu ümitsizlik içinde ölümü beklemeye terk edemiyorum ne yapalım, akacak kan damarda durmaz derler. Elimiz kolumuz bağlı bizi sehpaya götürmelerini bekleyeceğiz” diyordu.

Ankara Merkez Cezaevi'ndeki darağacına çıkmadan önce “İdamıma karar verildi beni asacaksınız. Fakat şunu bilin ki, ben aralarına en son girenlerden biriyim. Bazıları çok az cezalarla kurtuldu. Dörder beşer sene hapis verildi. Bazıları ve bu işin en çok sorumluları ise halen büyük mevkiler işgal ediyorlar. İdam edilmekten korkmuyorum, metinim” dedi ve sehpasını kendi devirdi. İp boğazına tam oturmadı, son nefesi oldukça uzun sürdü. Kader ağlarını acımasız ve sağlam örmüştü.

KAYNAK: Üç İhtilalin Hikayesi(27 Mayıs-22 Şubat-21 Mayıs) -Erdoğan Örtülü- Milli Ülkü Yayınevi- İstanbul-1974