Eğer Şükran, eğer Bafralı o güzel insan istemeseydi hiç girişmezdim kadını yazmaya. Kadını yazmak için kadını anlamak gerek. Dünyanın en zor işi bu; hem kadın anlaşılmayacak kadar derin hem erkek o derinliği kavrayamayacak kadar sığ. Hadi kızdırmayalım erkekleri ve kadına kolaylıkla boşalan öfkelerini çekmeyelim üzerimize, 'anlamaya ilgisiz' diyelim.

Biz erkekler 'sevmek' kelimesinin yanına 'sevilmek' kelimesini hiçbir zaman koymadık, koymayı bile düşünmedik. Sevmek bize yetti, sevilme ihtiyacı hiç duymadık. Kadının da bir kalbi olduğunu hiç düşünmedik ya da ona hiç özne hatta maalesef insan diye bakmadık ki!

Şiirimizde kadın yoktur fiziğine tutulduğumuz kız vardır. Kadına saygıyı değil o kıza tutkuyu dile getirir şairlerimiz. Şiirimizde yoktur ama küfrümüzün hedef tahtasında sadece o vardır. Kızdığımız, kavga ettiğimiz kimsenin ya anasını ya bacısını ya karısını ya kızını kızanını ya da hepsini birden oturturuz hedefe. Utanmadan, sıkılmadan ve hem de anayı kutsayan bir dine mensubiyet havasını atarak. O dinin ahlakıyla ahlaklanmak yerine, o dinin söylemlerini kendimize zırh yaparak.

Bizim yetişme çağlarımızda 'kadının iffetine saygı' kavramı fısıldanırdı kulaklarımıza. Ne kadar tuttuk, ne kadar tutamadık o ayrı bir bahis, ama bize bunlar anlatıldı ve buna sadakat istendi bizden. Lise birinci sınıfa başladığım gün babam rahmetli beni yemeğe götürmüş ve 'oğlum, artık delikanlısın, yeni bir çevrede yeni bir hayatın ve kız arkadaşların olacak. Sakın kız kardeşlerine yapılmasını istemediğin hiçbir şeyi hiçbir kıza yapma, sakın hiçbir kızın gururuyla oynama' demişti. Biz erkeği eğitmenin zorluğundan kadını suçlamanın kolaylığına savrulduk. Adinin adisi tecavüzlere, en vahşi cinayetlere kadar kadına karşı işlenen suçlara getirilen o pespaye 'ama kadın da tahrik etmişti' savunmasının temelinde bu savruluş vardır.

Şükran o konuşmamızda olayın bir başka boyutuna dokunmuştu. O konuşmamızda Atatürk'ten bir alıntılıyı da ekleyerek 'Son günlerde ülkemiz üzerinde oynanan oyunları da göz önüne aldığımızda 'dayanışma ve ulusal birlik ve beraberliğimizi' sağlayabilmek için biz kadınların münevverlik ile fazilet ile ve en önemlisi edep ile sadece bir gün değil dünya durdukça birarada olmamız zaruridir' diyordu.

SAMSUNLU SANATÇILARIN ORDU KONSERİ

Dünya Kadınlar Günü kutlamaları vesilesiyle bir teşekkürüm de Samsunlu Sanatçılar Derneği Türk Sanat Musikisi Şefi Ömer Umutlu ile ses ve saz sanatçılarına. Ne gırtlağım var ne kulağım; ne bir şarkı ya da türküyü makamı ve adabıyla söyleyebilirim ne de bir sazı çalabilirim ama Türk musikisini dinlemeyi çok severim. Geçen pazar akşamı, bu kentin dışında bir komşu ilde, Ordu'da Türk Sanat Musikisinin birbirinden güzel bestelerini birbirinden usta sazların eşliğinde ve birbirinden kaliteli seslerden dinledim.

Samsunlu Sanatçılar Derneği bir süreden beri Samsun dışında konserler veriyor, Samsun'un tanıtımına katkı sağlıyor. Bu yıl Ordu'da sahneye çıkmaya karar vermişler ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla kadın bestekarlarımızın eserlerinden oluşan bir repertuvar hazırlamışlar. Ordu benim lise tahsiline ilk adımımı atığım bir il. İki kardeşim ve eniştem Ordu Üniversitesi'nde öğretim üyesi. Samsunlu Sanatçılar Derneği'nin bir önceki konserini Samsun'da dinleyememiştim ama hem bu konserlerini Ordu'da dinleme hem Ordu'yu Boztepe'den seyretme ve de kardeşlerimi görme şansını yakaladım. Kısacası bir taşla üç kuş vurdum.

Hepsi güzeldi ama ben önceliği konsere veriyorum. Samsunlu sanatçıları bir kere daha kutluyorum. Konseri izleyen Ordulular, ekibi gelecek sene de Ordu'ya davet etti. İzleyenler izlemeyenlere neler kaçırdıklarını anlatacaklarını söyledi. Bir Samsunlu olarak sanatçılarımızla sevdiğim güzel Ordu'da bir kere daha gurur duydum. Sağ olsunlar, var olsunlar…