Yargıtay Başsavcılığının AK Partinin kapatılması istemiyle
açtığı davadan sonra eleştiri
dozunun kaçtığını anlayan Başbakan Tayyip Erdoğan,
parti mensuplarına Susun talimatı
vermişti...
Ancak,demokrasi havarisi kesilenler
fırsat bu fırsat deyip, kantarın topuzunu iyice kaçırmıştır...
Yargıtay Başsavcısının ailesi,
hatta türbanlı olduğu iddia edilen sekreteri bile
haberlere konu edilmiştir...
Siyasetçiler susmuş
ama bazı köşe yazarları, aba altından sopa
gösterir gibi,
yargıyı eleştiri yağmuruna tutmuştur...
Düne kadar sanki taşlar bağlanmış gibi görünüyordu...
Ne var ki,öyle olmadı işte...
Dün, 26 hukuk fakültesinin dekanı
ortak bir bildiri yayınlayarak,
adeta köpeksiz köy bulduklarını
sananlara, Fazla ileri gittinizdercesine bir çıkış yapmıştır:


Yargı organları, yasama organı gibi, millet adına egemenlik yetkisi kullanır. Cumhuriyet Savcıları, kanuni görevleri gereği dava açar. Bu nedenle, Cumhuriyet Savcıları, açtıkları davalarda kişisel olarak taraf değillerdir. Açılmış bir dava nedeniyle hakim ve savcılara yönelik tacizlerde bulunulması, yargı organlarının Anayasa ve kanunlarla belirlenmiş görevlerinin sorgulanması hukuk devletini yıpratır. Basın ve yayın organlarının yayınladıkları haberlerde ve yorumlarda, herkesin ve özellikle siyasi parti temsilcilerinin kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda yargı organlarını yıpratacak, hakim ve savcıları baskı altına alacak yaklaşımlardan özenle kaçınmaları zorunludur. Yargıyı korumak, hukuk devletini korumaktır. Bu görev, hepimizindir.


Dün yine Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker,
Adalet Mensupları Dayanışma Vakfınca düzenlenen Cumhuriyetin temel değerleri ışığında sosyal hukuk devleti konulu panelde
de yargıyı eleştiren odaklara ciddi bir hatırlatma yapmıştır:


Hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve yargıçlara emir ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz
Hem hukuk fakültesi dekanları hem de Yargıtay Başkanı Gerçekerin daha ne demesi gerekirdi?..
En basit tanımıyla, savcının görevi iddia etmektir...
Ortada sadece kapatma iddiası bulunmaktadır...
Mahkeme kararını beklemeden
koparılan gürültü, yargıya saygısızlıktır...
Demokrasi adına bu eleştirileri yaptıklarını savunanlar,
Kuvvetler ayrılığı ilkesini unutup,
yasamayı yargının önüne taşırsa,
4. kuvvet diye adlandırılan
basın da işte böylece birinci sıraya oturur...
Basındaki güç kimde ise
yasama, yürütme ve yargı da
bu gücün etkisi altında olur...
Böyle bir ülkede
demokrasiden söz etmek mümkün müdür?..
Yargı, tam bağımsız değilse
vatandaşın temel hak ve özgürlüğü
kargaşaya dönüşür,
kuralsızlıklar kural haline gelir...
Gücü yeten yetene...
Altta kalanın canı çıksın!..
Türkiye, kabile mi?..
Yargıda yanlışlıklar
elbette vardır...
Ama, eksiklikleri gidermenin
yolu yine yargıdadır...
Parti kapatmanın demokrasiyle bağdaşmadığını
söylemek başka şey,
yargıyı eleştirmek başka...
Ulu orta eleştiriler, kaş yapalım derken
göz çıkarmaktır...
Hukuk, onu böylesine acımasızca eleştirenlere de
bir gün lazım olacaktır...
Lütfen dikkat!..