Dünya siyasetine bir göz attığımız zaman, tarihin hiçbir döneminde rastlamayan bir durumun ortaya çıktığını görmekteyiz. En önemlisi de, ABD ile Rusya'nın birçok konuda anlaşmış olması ve müşterek hareket edebilme durumunda bulunmalarıdır. Böyle bir durum, zahiren iyi gibi görülmekle birlikte, tek kutuplu bir dünya düzenine doğru gidildiğini ortaya koymakta ve esas olarak da buradaki kamplaşmanın, çıkar yönünde olduğunu görmekteyiz. Dünyadaki süper güçler, birbirleri ile mücadele ederek, zaman ve enerji kaybı yerine, kendilerine göre dünyanın birikimlerini paylaşma yönüne doğru gitmektedir. Daha önce de üzerinde durduğum gibi, yer altı zengini olan gelişmemiş ülkeler, gelişmiş ülkelerin oyuncağı olmaktadır. Bunun yanında bu ülkeler sömürdükleri ülkelere de sözde demokrasi ihraç etmektedir. Her nedense, bu ülkelere demokrasi gelmek bir tarafa demokrasiden de tamamen uzaklaşmaktadırlar. Dışişlerinde tecrübeli Amerikalı diplomatın söylediği gibi; 'Bizler demokratik ülke olmakla birlikte; az gelişmiş ülkelerdeki demokrasiden pek hoşlanmayız. Zira onların parlamentolarında muhalefet vardır. Bu da bazı gerçeklerin su yüzüne çıkmasına neden olmaktadır. Halbuki şeyhler, krallar, totaliter rejimlerde, başta bulunan ve gücü temsil eden kişinin kafa-kola alınması ile bütün işler kolaylıkla halledilmekte, sömürü düzeni, tıkır, tıkır işlemektedir' demektedir. Şöyle bir etrafınıza baktığınız zaman, devlet gibi görülmekle birlikte; gelişmiş ülkelerin uydusu olan çok sayıda devlet vardır.

Dünyanın yer altı ve yer üstü kaynakları giderek azaldığı, buna ilave olarak bunlardan faydalanma maliyetlerinin arması ile birlikte; az gelişmiş ülkelerdeki kaynaklara doğru bir hücumu görüyoruz. Birinci ve İkinci Dünya savaşlarında bu kaynaklardan yararlanmak için insan ve parasal olarak büyük miktarlarda kayıplarla karşılaşmaları sebebi ile ortak bir paydada birleşmeye gitmektedirler. Bir zamanlar Rahmetli Sayın Demirel'in 'Dün, dündür; bugün ise bugündür' sözü epeyi alaya alınmıştı, ama bugün bu sözü bizzat yaşamaktayız. Beşar Esad'ı ortadan kaldırmak üzere harekete geçen ve ülkemizi de hareketlendiren ABD'nin, 'Suriye Beşar Esad'la da, Beşar Esad'sız da olmaz' sözünün anlamını anlayana aşk olsun. Ama bu kaygan zemindeki dünya politikasında, bunun anlamı; ' işime gelirse, Beşar Esad ile olurum, olmaz ise onsuz olurum' anlamındadır. Burada az gelişmiş ülkelerin akıllarını başlarına toplayarak, öncelikle kendileri olma gereği ortadadır. Eğer bu becerilemez ise, bugün, rast makamından, yarın saba, bir sonraki gün ise bayati makamından şarkılar dinlememiz gerekecektir. Bunun yanında belirtmek istediğim diğer bir husus ise, az gelişmiş ülkelerdeki liderlerin şahsi çıkarlarını, ülkelerinin çıkarlarının önünde tutuklarını görüyoruz. Bunlara ilave olarak da gelişmiş ülkelerin liderlerinin çapları giderek düşmektedir. 2016 yılında seçime gidecek olan ABD'nin politikalarında bunun izleri görülmektedir. Atlantik'in öbür yakasında olan bu ülke, ayaklarını ıslatmadan balık tutmak istemektedir. Bunda da başarılı olduğu hakkında gerçeği söylemek gerekir. Dünyanın geldiği bu durumda, onlardan şahsiyetli kararları beklemek te mümkün olamaz. Dünyadan utanmamakta ve daha önce terör örgütü dedikleri PKK'nın uzantısı olan PYD'ye, terör örgütü dememektedirler. Daha önceki bir yazımda, ABD Ortadoğu'da müttefikini bulduğunu ve bunun PYD olduğunu yazmıştım. Bu makalemin doğruluğu bir yıl sonra ortaya çıktı (Kaygan Zemin). Saygılarımla.