n
n
n
n
n Beş yıl oluyor, Otel Yafeya’nın rufunda Sayın Suat Kılıç’ın kahvaltılı basın toplantısındayız. Toplantıdan kısa bir süre önce Diyarbakır’a gitmiş, Diyarbakır’ın Türklüğünü anlata anlata bitiremiyor ve bir ara AK Parti İl Başkanı Av. Adem Güney’e dönüp, “Adem Bey, Osman ağabeye seyahat sponsoru olalım, birkaç günlüğüne Diyarbakır’a gönderelim, oraların ne kadar Türk olduğunu görsün” diyor. Konuşmasının bitmesini bekliyorum; nazik(!) sponsorluk önerilerini reddettikten sonra mealen şunları söylüyorum:
n
n
n
n “Sayın Vekil, benim Diyarbakır’ın, Güneydoğu’nun ne kadar Türk olduğunu öğrenmek için oralara gitmeye ihtiyacım yok. Ben Diyarbakır’ın da, Ahlat’ın da, Mardin’in de, Van’ın da ne kadar Türk olduğunu iyi bilirim. Sadece Anadolu Selçuklularını değil Irak, Suriye Selçuklularını da, Artukoğulları’nı da, Akkoyunluları da, Karakoyunluları da bilirim. Oraların Türklüğünden şüphem yok. Endişem Türkmenin Kürtleştirilmesi ve sizin bu “açılım” politikanızla yeni bir ulusun yaratılmasındandır. Bir ulus doğuyor. Kuzey Irak’ta bir devlet kuruluyor, bu devlet ordulaşıyor. Bugün PKK’nın iki üç binlik çetesiyle başa çıkamıyoruz, yarın uçağa, tanka, topa sahip Barzani’nin düzenli ordusuyla vuruşmak zorunda kaldığımızda ne yapacağız?”
n
n
n
n Keşke ben yanılsaydım, keşke “Türkiye Cumhuriyeti ni kuran ve adına Türk denilen ahalinin” bir kısmı tarihe, coğrafyaya ve ahalinin kahir ekseriyetine yabancılaştırılıp devlete asileştirilmeseydi de ben “vehmimden” dolayı özür dilemek zorunda kalsaydım. Keşke ben yanılmış olsaydım da, Barzani biri de Türkiye’de olan “dört bölge” Kürtlerine “ulusal kongre” çağrısında bulunmasaydı. Ve PKK’nın Suriye uzantısı PYD sınırımızın dibinde ikinci bir Kürt devletinin temellerini silahla atmasa ve temel atma eylemi benim vatanımda benim devletimin gözü önünde benim vatandaşlarımca havai fişeklerle, molotof kokteylleriyle kutlanmasaydı da ben hayal görmüşüm diyerek kendimi suçlasaydım.
n
n
n
n Ben yanılmaya, ben haksız çıkmaya, ben özür dilemeye hazırdım, hala da hazırım; beni yanıltacak bir çıkışı pek umudum kalmamakla birlikte hasretle bekliyorum. Gençliğim “Büyük Türk Dünyası” coşkusuyla geçti. Olgunluk çağımda bu sevdanın izdivaçla sonuçlanacağı gibi bir umut ateşi ısıttı yüreğimi. Heyhat ki “Adriyatik’ten Çin Seddine Türk Dünyası” söylemi son sevdalılarının ve son sözcülerinin Hakk’a yürümesiyle bir daha dillere alınmaz oldu. Ömrümün artık çok azalan son günleri Kuva-yı Milliye sınırlarını koruyamamak gibi her gün biraz daha artan bir korkuyla dolu.
n
n
n
n Evet korku ama sakın kimse bu ifadelerden umutsuzluk ve hele de teslimiyet gibi bir yanlış sonuç çıkarmasın. Kaybetmek korkusu kazanmak ihtirasının ateşleyicisidir. Milli Mücadele, son vatan parçasının elden gideceği korkusuyla yapılmış ve kazanılmış bir destansı zaferdir. Umutlarımı, korkularımın kundağında büyütüyorum.
n
n
n