n

n
n Kim kızarsa kızsın, kim ırkçı ya da faşist diye damgalamaya kalkarsa kalksın; söylemek hem de gururla söylemek durumundayım “Ben bir Türküm.” Beni Türk yaratan ve en son ve en mütekamil din olan İslamiyetle şereflendiren Allahıma binlerce hamdolsun.Horlanıyoruz, hem de altında yatan milyonlarca şehidin kanı ve canıyla vatan yaptığımız coğrafyamızda horlanıyor hatta suçlanıyoruz da. Gerçi yeni değildir Türkün kendi kurduğu devletlerden dışlanması, himayesine aldığı, makam ve mevki verdiği devşirmeler tarafından suçlanması. Ama bu horlama, bu suçlama devşirmelerden değil de kendi öz insanımızdan gelince zoruma gidiyor.
n
n
n
n Gerçi bozgunlarda, zor anlarda hemen her toplumda çıkar kendi kimliğinden istifa edenler ya da bin bir çabayla damarlarında başka kan zerreleri bulup millet kapsayıcılığından boy ya da soy ayrımcılığına yelken açanlar hep olmuştur, her zaman da olacaktır. Ama Allah’a şükürler olsun, ne mütarekenin teslimiyetindeyiz ne de Milli Mücadele’nin ilk günlerindeki yoksulluk, yorgunluk ve çaresizlik içindeyiz. Zordayız ama bırakın ölmeyi, bırakın yatağa düşmeyi henüz ateşimiz bile yeterince yükselmiş değil.
n
n
n
n Ne Türkü Anadolu’dan çıkartma ne de tarih sahnesinden silme düşüncesi yenidir. Türkler Müslüman olarak Anadolu’ya adım attıkları gün başlar Hristiyan Batının Türk düşmanlığı ve Türkü Anadolu’dan kovma ham hayali ve sonuçsuz çabaları... Haçlı seferleri sırf Türkü kovmak için düzenlenmiştir, Kudüs’ün zaptı; işin maskesidir. Selçuklular Anadolu’da, Osmanlılar Balkanlar da göğüslemiştir Haçlıları, hem de tek başlarına. Kimse Selahattin Eyyubi’yi örnek vermeye kalkmasın. Hem o Türke yabancı değildir hem de o sefer bin yıllık Haçlı seferlerinde tek bir seferdir, o da sınırda göğüslemek değil Türk bendinde tükenerek Kudüs’e ulaşan kalıntıların tasfiyesidir.
n
n
n
n Son hesaplaşma 1919-1922 arası Anadolu bozkırında yapılmıştır. Bir tarafta insanının kanını koca imparatorluğun dört bir yanında akıtmış ve kendi toprağına sulamaya mecali kalmamış yorgun ve yoksul ama inanç ve iman sahibi Türkler. Öbür tarafta “Türkleri insanlığın başına gelmiş en büyük bela” olarak gören ve “mutlaka Asya’ya sürülmeleri gerektiğini” öne süren Lloyd George’un İngiltere’sinin koordinasyonunda Fransa, İtalya, Yunanistan ve onların emrindeki işbirlikçiler, ayrılıkçılar, hainler.İlk müstafi Türk o günlerde çıkar ortaya: Mustafa Sabri Efendi. Şeyhülislamdır, işbirlikçi Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin kurucularından ve Milli Mücadele’nin amansız düşmanlarındandır. Damat Ferit’in hem kabine arkadaşı hem ihanet ortağıdır. Zafer sonrası Türkiye’den kaçar, Romanya’ya gider. Lozan sonrası 150’likler listesine alınarak vatandaşlıktan çıkarılınca o da bir şiirle Türklükten istifa eder. İşte o şiir: “Ben de aynıyla reddedip Türkü/ Attım üstümden en elim yükü/Tevbe Yarabbi, tevbe Türklüğüme! Beni Türk milletinden addetme.”
n
n
n
n Anlayacağınız yıllarca Türkün sırtına yük olanların en zor, en sıkıntılı günde Türkü arkasından vurmaya kalkması, beceremeyince de “Türklükten istifa ettim” demesi yeni değil. Nasıl yeni olsun ki ihanetin tarihi insanlığın tarihi kadar eskidir.Günümüzün Mustafa Sabrilerini görünce; insanın dünün Mustafa Sabri’sine şapka çıkartası geliyor. O en zor ve en ümitsiz günde çözüldü. Bugünün Mustafa Sabrileri daha mütareke imzalanmadan daha ordular dağıtılıp vatan işgal edilmeden teslim bayrağı çekiyor ve Türklükten istifa ediyor.
n
n
n
n Fazla heveslenmeyin beyler, Türkler vurulur, kırılır, ama eğilmez. Türklük yere düşmez, paspas değildir ve ayaklar altında çiğnenmez. Türklük bayraktır hem de bayraklar içinde en güzel bayrak. O bu Türk vatanının üzerinde ebediyen dalgalanacaktır.
n