Mevsimlik tarımda çalışmak için aileleriyle oradan oraya yer değiştiren işçilerdir onlar. Çoğu bulundukları bölgelerden zorunlu göçe maruz kalmış insanlardır.
Dünyada bir milyarı aşkın tarım işçisinin, ülkemizde de 6.5 milyon tarım işçisinin yarısı mevsimlik işçi.
Çalışma koşulları içler acısı,yaşam şartları oldukça zordur.Sağlıksız çadır kentlerde,susuz, tuvaletsiz,hijyen olmayan ortamlarda büyür tarım işçilerinin çocukları. Çocukların çoğu okul yüzü görmez ve kızlar, çocuk yaşta anne olur; bu yüzden bebek ve anne ölümleri çoktur.
Etnik kökenlerinden dolayı dışlanırlar çoğu zaman.
Çoğunlukla kamyon kasalarında tıkış tıkış yolculuk etmek zorundadırlar. Kazalarda toplu biçimde ölürler,kayıtları bile tutulmaz.
Ücretleri yaşa ve cinsiyete göre farklı, gelirleri yoksulluk sınırının altındadır.
Suriyelilerin dahil olmasıyla yerli işçilerin bir kısmı işiz kalmış ve ücretler de iyice düşmüştür. Mültecilerle yerli işçilerin aldığı ücretler arasında da ciddi uçurum söz konusudur.
Bir de dayıbaşılık denen bir sistem var: İşçilerin yalnızca yüzde 20'si, işvereni tanımakta,diğer kesim, 'dayıbaşı' olarak adlandırılan aracı kişiler tarafından işverene pazarlanmakta, yevmiyelerin % 10'luk bir kısmı, bu aracı kişiler tarafından alınmaktadır.
Mevsimlik tarım işçileri, ülkemizde yoğun emek sömürüsünü yaşayan; topraksız, çaresiz, yoksul köy kökenli insanlardır.Özellikle yaz aylarında çay ve fındık bahçelerinde çalışmak için ailece bölgemize de gelmektedir.
Bu yoksul insanlara, halkın ayrım göstermeden anlayışlı davranması ve yaşam koşullarının yerel yöneticiler tarafından kolaylaştırılması, insani ve vicdani bir görevdir.