Toplumda
güven sıralamasında
önde olan
kurumları
hırpalayarak
gelinen nokta,
artık herkesi
rahatsız eder
boyuta ulaşmıştır...
Önce; milletin gönlünde
ayrı bir yeri bulunan
ve Peygamber ocağı
olarak nitelendirilen
Türk Silahlı Kuvvetleri nden
başladılar...
Darbe girişimi iddialarıyla
eski Genelkurmay Başkanı
İlker Başbuğ ile
emekli kuvvet komutanları
ve muvazzaf subayları
hapse attıklarında,
büyük bir engeli
aşmış oldular...
Ardından bazı siyasetçiler,
röntgencilik
gibi adi bir
yöntemle
toplumun gözünde
itibarsızlaştırılmaya
çalışıldı...
İkinci aşamayı da
geçmişlerdi...
Vay anasını dedirten
algı operasyonu nun
yönü, daha sonra
MİT e ve yargıya
çevrildi...
İki kurumun
böylesine acımasızca
eleştirildiği dönem
olmamıştı...
Sis bulvarında; bilim adamları,
gazeteci ve yazarlar,
sendikacılar,
önemli sivil toplum kuruluşu
başkanları ile
bazı işadamları,
ne olduğunu anlamadan
kendilerini
hapiste buldu...
Düzmece belgeler,
montaj kasetler,
iftiralar ve yalanlarla
yüzlerce insana
çektirilen
acılar...
İntihar edenler,
ölenler ve hastalananlar...
Sıra, bu mağduriyetlere
neden oldukları iddia edilen
polislerde...
Onlar da Biz suçsuzuz diye
isyan ediyor...
Yine gözyaşı yine acı...
Yani, görüntüye bakıldığında
ortada sadece
mağdur var...
TSK, MİT, Emniyet,
siyaset, yargı, basın, üniversiteler,
iş ve spor dünyasının
değerleriyle
ahlaksızca
oynayanlar
kimlerdi öyleyse?
diye sormak
geliyor içimden...
Var mı böyle
bir garabet?..
Kumpas kurbanı
asker, polis, hakim, savcı,
gazeteci, yazar, bilim,
spor ve işadamı
kim varsa,
Bize bu tezgahı kim kurdu?
sorusunun cevabını bulmak
zorundadır...
Yoksa bugünün senaryosunu
yazanlar,
geçmişte olduğu
gibi bizi birbirimize
düşüren nice oyunlara
imza atar...