n Merhaba dostlar!..

n

n İran’da, Belucistan bölgesinde meydana gelen depremin ardından bu kez de Tebriz, Merend ve Binab bölgesi ve etrafı sarsıntının kucağındaydı.

n

n Merak, endişe ve üzüntü içerisinde geçirdim dakikalarımı ve çok geçmeden oradaki arkadaşlarımla iletişim kurabildim, Tahran’da ve Tebriz’deki arkadaşlarımın sözleri biraz da olsa içime su serpti.

n

n Depremi derinden yaşamış, acılarını çekmiş bir ülkenin ferdi olarak, bir daha yaşanmamasını umarak ve de ‘tüm İran halkına geçmiş olsun dileyerek’ başlayacağız bu haftaki ‘Çeşm-i Zen’ gezintimize.

n

n xxxxx

n

n Her hafta olduğu gibi ‘düşün mesaimiz’, bu hafta da formundaydı ve yapılacak en güzel şey, derin bir nefes alarak yine bırakmaktı.

n

n Ama bu sefer birazcık uzaktan bakacağız.

n

n Sağ olsun, dayı oğlu kalktı geldi de Bursa’dan, elimden tutup beni alıp getirdi köyüme.

n

n Kardeş gibi büyüdüğümüz bu diyara artık kocaman adamlar (evet, ben de…) olarak bu toprağa ayak basıyor olmanın lezzetini hiçbir şeye değişmem.

n

n Bilmiyordum, halbuki bahar gelmiş memleketime…

n

n Gelmiş gelmiş de bir haber bile vermemiş.

n

n Çimenlerin arasından beyaz papatyalar başını uzatmış, toprak kokusunu yine olduğu gibi yer küreye emanet etmiş.

n

n İnsanın bir köyünün olması ne kadar güzeldir, değil mi?

n

n Yıllar da geçse üzerinden insanı hiç şaşırtmayan, yüreğini bıraktığı bir diyarının olması, ne zaman giderse gitsin, ne kadar uzağa giderse gitsin ya da nereye giderse gitsin, ruhunu dinlendirdiği, huzur bulduğu bir yeri olması ve de en şirin yıllarını, çocukluk algılarını, heyecanlarını birlikte yaşadığı bir yeri olması.

n

n Geçmişinin peşini bırakmadığı, koca çınarların, dedelerin, ninelerin ruhunun her bir kapı tokmağından tuttuğu

n

n Ve özellikle de bu günleri paylaştığı, hala dahi birlikte yaşamaya devam ettiği bir düzine yeğeni, Fikret’i, Fikriyesi, Şükriyesi, Şükran’ı, Al’si, Şevkinaz’ı, Ayşe’si, Doktor’u, varsa…

n

n Çoluk çocuk neredeyse bir ilçe nüfusuna sahipseniz ve de teyze, hala olmanın tadı bulaşmışsa ellerinize…

n

n Özlemişim Bursayı

n

n Sevgiler, kucak dolusu hem de…

n

n xxxxx

n

n Evet, Samsun il sınırından uzakta, Dereköy’ün kucağında, Değirmen Dere karşısında ‘zulf ber bad mede’yi’ dinliyorum dostlar.

n

n Dayımız bahçede henüz eve teşrif etmemiş, yengemiz içeride kuzineyi yakmış, üzerinde fokurdayan sütü karıştırıyor.

n

n Bir gelin, iki bebe!..

n

n Bendeniz kuzinenin ateşinde yüzümü kızartırken, kapıdaki köpeğimiz de havlamaya başlıyor.

n

n “Saçını rüzgara verme” diyor, üstad Hafız…

n

n Bazen hiçbir şey ya da her şey göründüğü gibi değildir.

n

n Biliyor musunuz, nasıl görmek istiyorsanız zaten hep öyledir, yani her zaman sen ne dersen onu yapar, sen ne söylersen yine seni dinler…

n

n xxxxx

n

n Haydi, bırakalım bunları, ah evet yazmayı da…

n

n Bazen anı yaşamak, saçını rüzgârda dağıtmak hepsinden iyi geliyor insana.

n

n Khoda Hafez, Khoda Negahdar.

n

n

n

n

n