n

n

n Bonnie Bee diyor ki;

n

n Kar kesti yolu, sen yoktun. Oturdum karşına dizüstü, seyrettim yüzünü…

n

n Gözlerim kapalı…

n

n Gemiler geçmiyor uçaklar uçmuyor, sen yoktun…

n

n Karşında duvara dayanmıştım, konuştum konuştum konuştum, ağzımı açmadım.

n

n Sen yoktun,

n

n Ellerimle dokundum sana, ellerim yüzümdeydi.

n

n Nazım Hikmet

n

n

n

n Öğr.Gör.Yasemin Şimşek ([email protected])

n

n

n

n Kızlarrr, orada mısınız?

n

n Ah evet, nasılsınız?

n

n Haydi, bu hafta biraz biz bize kalalım mı?.

n

n Beyler alınmasın ama arada bir mahremiyet iyidir, arkadaşlarınızla toplanıp erkek erkeğe iki tek atmalarınız gibi olmasa da bizler de toplanıp kendimizce gün mesaisine katkıda bulunabiliriz, değil mi?

n

n Evet, kızlar, bana sorulan soruların başını daima ‘neden İngilizce , neden Almanca değil de Farsça?’ çekiyor.

n

n Elbette sorulmasından keyif aldığım bu sorunun cevabı, 4000 yıllık bir geçmiş, bir derin mazi ile beslenmiş medeniyetler deryasının ifadesi, iki cümleye sığacak türden değil.

n

n Buna rağmen bazen zaman darlığına yakalanarak sözü kısa tutmak zorunda kalabiliyorum.

n

n Halbuki içinde milyonlarca hayat barındıran, öyküleriyle kavimlere ilham veren, sihirli sözcükleriyle insan yüreğine yol gösteren, beyitleriyle hükümdarlarına bile kafa tutan cesur şairleriyle, ‘gören bakışlara’ sabır’ı öğreten bu dünyayı anlatmak hiç kolay değildir.

n

n

n

n Xxxxx

n

n

n

n Özellikle de günümüzde artık sakız olmuş riyakâr bakışlar kol geziyorken.

n

n Başımızı çevirdiğimiz her yerde ya bir Mevlana dizesi ya da bir Ömer Hayyam dizesi gözümüze takılıyor, yine de ben bunların duvara asılmasını değil kalplere yazılmasını tercih ederdim.

n

n Buyurun, Şeb-i Aruz gelir, etkinlikler yapılır, sohbetler edilir, yazılan makaleler ‘on puan on puan on puan’ alır.

n

n Peki, biz bundan ne anlıyoruz, yani bize nasıl bir yol gösteriyor, bizim olayımız bu mudur?

n

n Yani diyeceğim o ki; Mevlana’nın hoşgörüsünden bahsedip de yüreği sızlamayanları, hata olduğunu bilip de buna göz yumanları, susanları ve de susturanları gören bir yürek daha başka ne yapsın ya da ne yazsın, değil mi?

n

n Bunları görmüş geçirmiş bir Farisi sevdalısı buna dayanabilir ya da buna izin verebilir miydi?

n

n Bu yüzden tekrar tekrar vurguluyoruz: Hayır bu değildir!

n

n

n

n Xxxxx

n

n

n

n Öğrenciyken bana sürekli ‘Samsunlu, sen Samsunluydun değil mi? diye seslenen Yakup Şafak’ın kulakları çınlasın.

n

n Derste habire soru sorarak sıkboğaz ederdik kendisini.

n

n Bu yüzden hemen hemen her dersinde mecburi bir ara verip, yüzümüze tebessümle bir 10 saniye sessizce bakar; ‘Gençler siz sabrı bilir misiniz? Sabır, sabır! Sabırlı olacaksınız, sabırlı olmayı öğreneceksiniz’ derdi.

n

n Hani Mevlana söylemiş ya: ‘Ehil olmayanlara sabretmek, ehil olanlara ciladır. Nerede bir gönül varsa sabırla cilalanır.’

n

n Benim de her daim kulağıma küpe yaptığım bilgece bir sözdür.

n

n Bu söz ablanızdan size haftanın getirdiği oluversin, hayatta hiçbir şey göründüğü gibi değildir, sabırlı olmayı başarabilirsek pek çok şeyin üstesinden de gelebiliriz.

n

n (Voswos dostlarına selam olsun…)

n

n Khoda Hafez, Khoda Negahdar…

n

n

n