HATIRLAYANLAR UNUTMAYANLARDIR
ANNEMİN MAVİ GÖZLÜ BİR PAŞASI VARDI.
ONU HİÇ UNUTMUYORUZ…


Türkiye bu hain saldırılara çok hazırlıklı değildi. Maalesef ki terör ateşi Türkiye'yi yakıyor ocaklara şehit ateşi düşürüyordu. Böyle bir tablo; batıdan çok net görülmüyor, duyanlar duymazdan, görenler görmezden geliyordu. Şehit cenazeleri normal cenazelerden çok kalabalık oluyor ama şimdiki gibi yoğun bir katılım olmuyordu. O kadar ki cenazeye katılanlardan bile hainlerin saldırısına uğrar mıyım diye korkanlar oluyordu. Oysa ki asıl korkması gerekenler, bölücü teröristlerdi. Batıda kimsenin tam da anlayamadığı bölücü bir hainlik Doğu ve Güneydoğu'yu cehenneme çevirmeye sıradan insanların yaşamlarını karartmaya devam ediyordu. Bu yüzden ciddi bir şaşkınlık da yaşanıyor, devlet kurumları bile bu şaşkınlıktan etkilenebiliyordu. Her şeye rağmen güvenlik kuvvetleri canla başla görevini yapıyordu. Öyle ki çoklukla başarılı operasyonlara imza atıyorlardı. Bütün bu şaşkınlığın arasında bölgede yaşam devam ediyordu. Ama birleri çıkıp yaşamı bir anda korku salarak durdurabiliyordu. Bölücü teröristler tarafından yollar kesiliyor, kimlik kontrolleri yapılıp araçlar ateşe veriliyordu. Bunlar can sıkan, can yakan olaylar olarak yaşanıyordu.

O gün 4 genç Astsubay Doğubayazıt'tan Iğdır istikametine seyir halindeydi. Sivildiler, silahsızdılar. Silahlı olmaları için hiçbir neden yoktu. Iğdır Doğubayazıt yolu üzerinde Pamuk geçidinde yasadışı terör örgütü üyelerinin yol kesme eylemi üzerine içinde bulundukları aracın süratini artırıp bölgeden uzaklaşmak istemişler, bu esnada teröristlerin açtığı ateş ve yola dizilen taş barikatlar nedeniyle araç kontrolünün kaybedilmesini müteakip yol dışına çıkarak bir kayaya bindirerek durmuştur. Araç bu esnada teröristlerce ateş altına alınmış ve el bombası atılmıştır. 4 astsubay teröristlerce araçtan çıkarılmalarına müteakip 40- 50 metre sürüklenerek astsubay olmalarının anlaşılması üzerine yakın mesafeden otomatik silahlarla açılan ateş sonucu hunharca şehit edilmişlerdir.
Savaşta bile yaralı askerlere kurşun sıkılmazken, bölücü hainler tarafından bu şerefsizlik yapılmıştır. O dört yiğit astsubaydan birisi olan İlhan astsubayın ve diğer astsubayların acı haberini askeri yetkililer ailelere vermeden TV ekranından bütün ülke ve aileler duydu. Acı haber tez ulaştı memleketlere. Yürekler yandı, ciğerler tutuştu, acı tarifsiz ve büyüktü. En büyüğü 29 en küçüğü 24 yaşında olan 4 güzel insanın şehadet haberi Kars 14 Mekanize Tugay Komutanlığı emrinde görev yapan rütbeli rütbesiz bütün personeli büyük bir infiale ve üzüntüye sevk etmişti. Doğrusu kimse kabına sığmıyor, bu hunharca cinayeti lanetliyordu.
İlhan astsubayın ve diğer şehit astsubayların acı haberini alan aileler, 19 Nisan 1992 günü kendi imkanları ile Kars'a gelmişlerdi. Ama cenazeler güvenlik gerekçesi ile Iğdır'dan henüz Kars'a getirilememişti. Doğrusu bölgede yaşamayanlar için bu durumu anlamak kolay değildi. Şehit cenazeleri Iğdır'dan bir gün gecikmeyle 19 Nisan 1992'de öğleden sonra Kars Devlet Hastanesi morguna 4 ambulansla getirilmişti. Cenazelerin Kars'a getirilmesine müteakip şehitlerin mesai arkadaşları tarafından Kars'ta bir tepki yürüyüşü gerçekleştirildi. Çünkü bu yaşanılan hunharca katliamı kimse içine sindiremiyordu. 20 Nisan 1992 günü ulusal gazeteler bu tepki yürüyüşünü askerler yürüdü manşeti ile verdi. İnternetin, sosyal medyanın, cep telefonunun olmadığı bir Türkiye'de ancak bu kadar Batı'da duyuldu. Yaşamakla duymanın çok farklı olduğu anlaşıldı.

20 Nisan 1992'de Kars Valiliği önünde yapılan törende 4 astsubayın bayrağa sarılı tabutu yan yana konuldu. Mahşeri bir kalabalık uğurlamaya gelmişti. 4 genç astsubayın Türk Bayrağı'na sarılı tabutları, Kars Havaalanı'nda askeri kargo uçağına yerleştirildi. İlhan astsubayın eşi, 7 yaşındaki kızı, annesi, babası, ağabeyi onlar da diğer şehitlerin yakınlarıyla birlikte kargo uçağına bindiler. Şehitler dahil herkes ilk kez kargo uçağına biniyordu. Şehidin eşi, annesi, kızı pilot kabinine alındı. Diğerleri şehitlerin tabutlarının yanındaki oturma yerine oturdu. Uçağın ilk iniş yeri şimdi yerinde TOKİ konutlarının yükseldiği eski Samsun Havaalanı'ydı. Kars'tan Samsun'a çok gürültülü bir yolculuk başladı. Yolculuk boyunca herkes suskun ve yorgundu. Al bayrağa sarılı 4 tabut içerisinde 24, 26, 28 ve 29 yaşındaki şehit astsubayların cenazeleri vardı. Küçük bir kız babasının tabutu ile yolculuk yapıyordu. Buna hangi yürek dayanırdı. Bir anne bir baba düşünün, evladının tabutu ile yolculuk yapıyor. Soğuk bir uçağın içinde Türk Bayrağı'na sarılı 4 genç astsubayın tabutları yan yana konulmuş memleketlerine uçuyordu. O uçaktaki personelin dışındaki herkes ilk ve son kez o kargo uçağına binmişlerdi. Zaten bir daha kimse kargo uçağına binmedi.

Uçak, Samsun Havaalanı'na indiğinde şimdiki gibi ilin ileri gelenleri karşılamadı. İnzibat askerleri ve komutanları Samsun'da İlhan astsubayın tabutunu uçaktan alıp Samsun Asker Hastanesi morguna taşıdılar. Naci astsubayın tabutu da başka bir ambulansa konularak yakınlarıyla birlikte Tokat'ın Niksar İlçesi'ne inzibat askerleri tarafından uğurlandı. Askeri kargo uçağı iki şehidin naşını Samsun Havaalanı'nda bıraktıktan sonra uçakta kalan son iki şehidin Türk Bayrağı'na sarılı tabutu ile birlikte Ankara'ya uçtu. Şehitlerin memleketlerinde şehit acısının tarifi yoktu. Herkes şaşkındı. Hiç kimse bu bölücü hainliğe anlam veremiyordu. Çünkü onlar teröristlerle çatışmaya giren personel değildi. Onlar kimseye bir şey yapmadıkları ve sivil oldukları halde sadece TSK mensubu şerefli ve cesur astsubaylar oldukları için yaşam hakları ellerinden alındı. O 4 yiğit astsubay şimdi kara toprağın kara bağrında paşalar gibi dimdik ayakta. Bölücü şerefsiz katillerin her biri ise şimdi birer leş. Teröristlerle şehitler arasındaki gerçek fark işte budur. Her adımda şehitlerimizi hatırlıyor, her fırsatta bölücü hainleri lanetliyoruz. Askerimize, polisimize, kamu görevlimize, sivil vatandaşımıza her kim silah sıkmışsa, her kim bölücü hainlik yapıyorsa tamamına lanet olsun. Şehitlerimizi de asla unutmuyor, şehitler arasında hiçbir ayrım yapmıyoruz, hepsine minnettarız. Ne Mutlu Türküm diyene ...

Sevgili şehit astsubaylarımız İlhan, Naci, Mustafa, Erkan sizin yeriniz hiç doldurulmadı, doldurulamıyor... İlhan Hamlı astsubayım, sen yine kalbimizde 29 yaşındasın. Naci Yıldırım astsubayım sen yine kalbimizde 24 yaşındasın. Mustafa Çimen astsubayım sen yine kalbimizde 26 yaşındasın. Erkan astsubayım sen yine kalbimizde 28 yaşındasın…

Acınız mı? İlk günkü gibi taze… Unutmuyoruz, unutturmuyoruz. Nur içinde yatın.

Sevgili şehitlerimiz; İlhan HAMLI, Erkan IĞDIR, Mustafa KARAÇİMEN, Naci YILDIRIM Astsubayım…

Şehadetinizin 25. yılında geriye dönüp baktığımızda öfkemizin arttığını, hasretimizin büyüdüğünü görüyoruz. Sizin ödediğiz bedelin ne olduğunu bilmeyenlere bunu hep anlatıyoruz. Madem ki bu ülkede aynı geminin içinde yaşıyoruz, hep birlikte şehitlerimize, gazilerimize ayrımsız sahip çıkacağız. Onların kanlarıyla ödediği bedelin kıymetini hepimiz bilmek zorundayız.

Sevgili şehitlerimiz: Astsubay İstihkam Tekniysen Kıdemli Üstçavuş İlhan HAMLI, Astsubay İstihkam Üstçavuş Erkan IĞDIR, Astsubay Tankçı Üstçavuş Mustafa KARAÇİMEN, Ord.Teknisyen Astsubay Çavuş Naci YILDIRIM; sizleri çok özledik. O kadar çok özledik ki, attığımız adımda, aldığımız nefestesiniz. Hep bizimlesiniz. Sizleri şehadetinizin 25.yılında saygıyla, özlemle ve minnetle anıyoruz. Ruhunuz şad, mekanınız cennet olsun…

Annen Bedriye HAMLI, baban Ahmet HAMLI, abin Ayhan HAMLI ve sizi sevenlerin tamamı...