Ülkemizdeki siyasi atmosferin çok kirli olduğu gerçeği, inkar edilemez bir durumdur. Tüm haberleri, 80 milyon insan, 7' den 77'ye kadar herkes dinlemektedir. Bu bakımdan özellikle haberlere, 7 veya 13 yaş veya daha büyük yaşların dinlemesi için spotlar mı koymak gerekir? Elbette, bunun bir düşünülmesi gereği vardır. Milletvekili seçilmiş ve hatta bunun üzerindeki makamları işgal edenlerin, ağızlarından çıkan kelimelerden açıkça söylemek gerekir ise, ben utanıyorum. Bizlerin, bu veya şu kelimeyi kullanmayın demeye yetkimiz yoktur, ayrıca bu haddimize de düşmez. Çok defa üzerinde durarak söylediğim gibi, söylemek istediğiniz her şeyi, ince bir zeka ve eskilerin deyimi ile 'kelime-i kibar' olarak söyleyebilirsiniz. Eğer, gaye tribünlere oynamak ise, buna hiç gerek yoktur. Devlet adamları, halkına iyi yönde örnek olma durumundadır. Onların fikren ve anlayış olarak doğru düşünmelerini ortaya koyacak, örnekler vermelidirler. Bu bakımdan halkımızın, en küçük bir meseleden dolayı, birbirlerine şiddet uygulamalarını kınamamak gerekir. Tüm ülke olarak, tahammülsüzlük ve karşılıklı ilişkilerimizdeki seviyenin çok düştüğü gerçeğini de itirazsız kabul etmek durumundayız.

Yaşım gereği olarak 1950'li yıllardan bu yana, değişen iktidarlara göre; muhalefet ve iktidarların birbiri aleyhine olan konuşmalarını dinledim ve okudum. Açıkça söylemek gerekir ise onların seviyelerini şimdi daha iyi takdir ediyorum. O zaman da ortalık süt liman değildi. Kıyasıya konuşmalara şahit olmuşumdur. Fakat, asla küfür ve karşı tarafı tahkir edecek, aşağılayacak sözler yoktu. Nüktedan ve hazır cevaplılığı ile tanınan Winston Churchill (1874-1965), başbakanlığı sırasında, bir gün; muhalif bir bayan milletvekili, Churchill'i iyice tenkit ettikten sonra 'Eğer karınız olsaydım, kahvenize zehri karıştırarak, sizi zehirlerdim' der. Bunun üzerine, Churchill 'Hanımefendi, eğer karım olsaydınız, o kahveyi seve seve içerdim' diye cevap verir. Başbakanlıktan ayrılırken tesadüf bu ya, kendisi yerine başbakan olarak atanan

Spencer Compton makam arabası ile gelerek başbakanlığa çıkar. Bir gazeteci 'Sayın Churchill, yeni başbakan gelerek görevine başladı' deyince; Churchill 'Başbakanlık arabası geldi, ama içi boştu, kimse içinden çıkmadı' der. İkinci Dünya savaşında, Nazi Almanya'sını dize getiren bu adam, Yunanistan'ın Anadolu'da başarısız olması nedeniyle, Kamara'da sert tenkitlere maruz kalınca 'Baylar, tarih yüzlerce yılda bir dahi çıkarır. Tesadüfe bakınız ki, talih beni Anadolu'dan çıkan dahi, Mustafa Kemal ile karşılaştırdı' diyecek kadar da yüreklidir. Zekası, yetenekleri ile düşmanımız da olsa gerçek devlet adamlığı da budur.

Devlet idaresi kolay bir iş değildir. Devlet adamları, temsil ettiği ülkenin tüm vatandaşlarının vebalini taşıyacak şekilde hareket etmeye mecburdurlar. Türkiye 80 milyonluk bir nüfusa sahiptir. İdareden memnun olanlar olduğu kadar, memnun olmayanlar da olacaktır. Özellikle demokrasi ile idare edilen ülkelerde çok seslilik vardır, olmak durumundadır. Ben demokrasiyi 'Çok sesliliğin ortaya koyduğu bir armoni, böyle bir orkestrada en pes sesin bile önemi vardır' diye tarif ediyorum. Elbette, böyle bir idare için, özellikle iktidarda olanların kızmaya hakları olmadığı kanaatini taşıyorum. Demokrasi ile ilgili hususları tam olarak ortaya koyduğumuz ve bunu işlettiğimiz takdirde, ülkemizin çok kısa bir zamanda muasır medeniyet seviyesine erişeceğine inanıyorum. Zira, 'Türk milleti zekidir, çalışkandır' (Mustafa K. Atatürk). Muasır medeniyet seviyesine erişmek emeli ile saygılarımı sunarım.