Yıl 1595’tir. Yani o “muhteşem yüzyılın” sonları. Osmanlı hala gücünün zirvesinde ama içten içe çürüme emareleri de görülmeye başlamış. Sadarette yani başbakanlık mevkiinde seksen yasındaki Koca Sinan Paşa vardır. Para ve mala doymayan, korkak, beceriksiz ama alabildiğine entrikacı biridir. Üçüncü sadrazamlığıdır. Eflak (Osmanlı Romanya’ya Eflak derdi) Voyvodası Mihai isyan halindedir. Sinan Paşa’nın komutasındaki 100 bin kişilik Osmanlı Ordusu Eflak seferine çıkar. Mihai, zalim ve fakat zekidir. Osmanlının asıl kuvvetleriyle vuruşmaz, geri çekilir, Sinan Paşa, Mihai’nin yenildiğini düşünür. Ordu dönüş yolundadır, Mihai ise 24 saatlik mesafeden Osmanlı ordusunu takip etmekte, Sinan Paşa’nın terk ettiği şehirlere girmekte, akıl almaz vahşetler sergilemekte, bir taraftan da saldırmak için müsait zaman ve zemin kollamaktadır.

Hortlak ve vampir hikayeleri dünyaya Balkanlar dan özellikle de Romanya’dan yayılmıştır. Boşuna değildir, hemen hepsi akıl almaz derecede vahşidir. Kazıklı Voyvoda herkes tarafından bilinir. Osmanlı ordusu 1462’de Eflak’in başkenti Targovişte’ye girdiğinde, beş kilometrelik bir hatta kadın, erkek, çoluk çocuk 20 bin insanı kazıklara oturtulmuş vaziyette bulur. Gördüğü manzaradan aklını oynatan çok asker olduğunu yazar tarih kitapları.

Kazıklı Voyvoda ya da Kont Drakula diye blinen III. Vlad’dan 133 yıl sonra bu kez de bir başka asi Eflak Voyvodası Mihai Tirgovişte’ye girmektedir. Koca Sinan Paşa, 100 bin kişilik ordudan Tirgovişte’ye muhafız diye sadece mevcut 1500 askere ilaveten bir 2 bin kişi daha bırakır. O ayrıldıktan sonra da Mihai 70 bin kişilik ordusuyla Targovişte’dedir. Şehri savunan Ali Paşa, Koçu Bey ve diğer yüksek rütbeli subaylar, hafif ateşte çevrile çevrile kızartıldıktan sonra Mihai ve mahiyeti tarafından afiyetle yenir. Hortlak ve vampir hikayelerinin Romanya ve civarından yayılması boşuna değildir.

İstanbul’a dönüş yolunda olan Osmanlı ordusu 24 Eylül’de Tuna kıyısındaki Yerköy’e ulaşır. Tahta köprü kurulur, karşıya geçilecektir, ancak Sinan Paşa’nın para ve mal hırsı geçişi geciktirir. Ordu ve bilhassa akıncılar çok ganimet almıştır; Sinan Paşa bu ganimetlerden hazine ve serdarlık (başkomutanlık) payını almak için köprünün iki yanına tahsildarlar kor. Ganimet payının savaş meydanında tahsili o güne kadar görülmüş bir şey değildir. Geçiş üç gün üç gece sürer. 27 Eylül’de herkes karşı tarafa geçmiş sadece ordunun arkasını korumakla görevli akıncılar kalmıştır. Onların da bir kısmı köprüde bir kısmı da henüz düşman tarafındadır.

Mihai beklediği fırsatı yakalamıştır. Tahta köprü birkaç top atışıyla yıkılır. Binlerce akıncı sonbahar yağışlarıyla kabaran Tuna’nın azgın dalgalarında can verir. Kalanlar da Mihai’nin dev gibi ordusuyla vuruşa vuruşa tükenir. Koca Sinan Paşa’ya ve yanındakilere akıncıların ölümlerini seyretmekten başka yapacak bir şey kalmamıştır.

Sinan Paşa’nın gafleti ve tamahı Osmanlı ordusunun en önemli vurucu gücünün sonunu getirmiş, akıncı ocağını kurutmuştur. Ocak ondan sonra bir daha kurulamamış ve serhatler boş kalmıştır.

O akın son akındır ve Osmanlı’nın yıkılışının başlangıcıdır. Koca çınarın içten çürümeye ve dıştan darbelere karşı direnişi tam dört asır sürecek ama ne yazık ki o dört asrın sonunda tarihin en muazzam imparatorluğu da sahneden çekilecektir.

O muazzam imparatorluktan bize kalan bir küçük vatan parçasıdır. Şimdi onun daha küçülmesi için senaryolar yazılmakta, ihanetler sergilenmekte. İmparatorluğu kaybettik bari hikayesinden ders çıkarabilsek.