İkinci Viyana kuşatması gerçekleştirilmiş, sıra fethe gelmişti.

Tam da bu sırada tarihin akışını değiştirecek Kırım Hanı Giray'ın tarihi ihaneti gelmişti. Koca bir devletin ve ümmetin geleceğini kişisel hesaplarının kurbanı yapmaya karar vermişti.

Giray, kuşatmanın başından beri Tuna üzerinde bulunan köprüyü korumakla görevlendirilmişti.

Müttefik düşman ordusu Viyana'ya, bu köprünün üzerinden geçerek ancak yardım yapabilirdi. Bu nedenle düşman ordusunun geçmemesi için Gira'ya köprüyü yok etme yetkisi bile verilmişti.

Giray biliyordu ki, Tuna Nehri üzerindeki köprüden geçen her düşman askeri Osmanlı askerlerini arkadan öldürecek birer hançerdi.

Giray bu davranışıyla hem ordusuna, hem Müslüman din kardeşine ve hem de vatanına, kıyamete kadar devam edecek ihanet yaptığının ve dünya tarihinin de akışını değiştirdiğinin farkında değildi.

Bundan sonrasını savaşa katılmış İmamı'nın ifadelerinden okuyalım:

'…İmamı yanına varıp 'Hanım, şu bölük bölük geçen Küffarı kırdırsanız artık gerisi muntakı'olmaz mı idi?' dedik de, 'be-hey Efendi, sen bu Osmanlı'nın bize ettiği cevri bilmezsin; ancak bizi bir hale kodular ki, yanlarında cem'iyyet (toplanmasını) ve hareketin (i) kaç def'adır (Serdar-ı Ekrem'e) yazıp bildirdim… İnadından dönmeyip söz geçiremedim, hezar güne yazdığı itabamiz cevablar ile gönderdiği mektublarında kokmuş bargîr eti yediğimize varınca yazmış, inşa'AllahuTa'ala bu düşmenin def'i yanımda (benim için) la şey (çok kolay) idi; ve bilirim ki, dinimize de düşmez, ihanettir; lakin gayret (asaletim) beni komadı; anlar (Osmanlılar) da görsünler, kendilerin kaç akçalık adem imiş; Tatar kadrin bilsinler' deyip atın tepdi (sürdü) ve Tatar askerin alıp Küffar'ın önüne düşüp… oyalanarak, bugün (19 Ramazan=11 Eylül Cuma) 'asra karîb (ikindiye yakın) Beç (Viyana) altında Orduy-ı Hümayun'a gelip doğru Serdar-ı A'zamotağı'naindi ve düşmenin vakı' halin (köprüden geçtiğini) söyledi(Öztuna,383)'.

Bu olay aziz milletimizin uğradığı en büyük ihanetlerden birisidir.

Bu tarihi ihanetten ders alınsaydı İslam coğrafyasındaki ayrılıklar, işgaller, sömürüler, ihtilaller ve iç savaşlar olmazdı.

Yine bu tarihi ihanet her dönem siyasiler için de örnek olup hiçbir şekilde siyasi ve kişisel çıkarlarını ülkenin ve ümmetin çıkarları önüne koymamalıdırlar. İktidarın birini getirip diğerini gönderirken de aynı hassasiyet gösterilmelidir. Aksi halde ibret alınmadığı için de ' Tarih tekerrür etmeye' mecbur kalır.

Tarihte bu ve buna benzer ihanetlerin bedelini, yalnız ihaneti yapanlar değil, bazen çocuklarıyla birlikte topyekün millet öder. Hem de yüz yıllar devam eden taksitler şeklinde ödenir. İşte Ortadoğu ve Türkiye bu taksitli bedel ödemenin en önemli canlı tanıklarıdır. Selam ve sevgi ile…