Bir önceki yazımda, tarımın Ülkemiz için önemi ve içinde bulunduğumuz zamanda ne durumda olduğu üzerinde durdum. Bu yazımda ise, tarımda neler yapılmalıdır, onun üzerinde durmak istiyorum. Öncelikle, şunu ifade etmek gerekir ki, kırsal kesimden göçün belirli ölçülerde kentlere doğru olmasını doğal olarak karşılamak gereği vardır.

Ülkemizde ise, kırsal kesimden kentlere olan geçiş çok süratli olduğu gibi, köylerde; tarımsal üretimi devam ettirecek olan çiftçi sayısının azlığı yanında, sadece yaşlıların orada kalması, tarımın aleyhinedir. Bu bakımdan çoğu yerlerde, bırakın köyden kentlere ürün akışını, kentlerden köylere doğru bir tarım ürünleri akışı vardır. Bu bakımdan köylerimizde, daha önce tarımsal üretimi ortaya koyan sayısal nüfus olmadığı gibi, olanlarda, bu sektörü devam ettirecek güçte değillerdir. Bu bakımdan köylerimizde, geleneksel olsa bile tarım kültürü ve bu kültürü devam ettirecek çiftçi varlığını kaybetmiş bulunmaktadır. Kırsal kesimde bundan dolayı, çok miktarda arazi üretim yapılmadan kendi haline terk edilmiş olarak bulunmaktadır.

Gelişmiş olmayı ve çağ atlamayı, sadece beton varlığını çoğaltma olarak ortaya koyan düşünce ve buradaki rant; tarımsal üretimin yapıldığı alanların yok edilmesini ortaya koymuştur. Tarımda düştüğümüz durum ortada olmasına rağmen; bu anlayış alabildiğine devam etmektedir. Dünya üzerinde, Türkiye'de olduğu şekilde bir 'Beton severlik' yoktur. Elbette, artan nüfusun barınması için yeteri kadar konut ve diğer binaların yapılma gereği vardır. Yalnız, kentler planlanırken, verimli, birinci derecede önemli tarım arazileri üzerine yapılmamalıdır. Gerçi alt yapı bakımından biraz pahalı olabilir, fakat buna rağmen tarım arazileri ranta kurban edilmemelidir. Zira o arazilerde ilanihaye tarımsal üretim yapılacaktır. Ormanlar ise, varlığımız ve üzerinde durduğumuz bu toprakları vatan yapan unsurlardır. Kimilerinin bir üç-beş ağaç kestik, ama binlercesini dikiyoruz, sözünün hiç anlamı yoktur. Dikilen ağaçların ne kadarı canlı kalacak ve ne kadar süre içinde, kestiğiniz ağaçların seviyesine erişecek bunun düşünülmesi gerekir. Ağaçsız bir yer, ormansız bir ülke düşünmek istemiyorum. Burada ormanların faydaları üzerinde duramam, zira binlerce sayfa tutar.

Gerek terör ve gerekse kentleşme ile birlikte; kırsal kesimde hayvancılık yapan nüfus hemen hemen kalmamıştır. Esas olarak hayvancılığın yapıldığı çayır, mera ve yaylaların çoğu bugün kullanılmamakta, bir kısmı ise yayla turizmine kurban gitmiş ve gitmektedir. Bu durumda buralarda nasıl hayvancılık yapılır, bir düşünmek gerekir. 1970-80'li yılarda her bir nüfus başına iki baş hayvan düşerken, bugün iki kişiye bir hayvan düşecek sayıya inmiştir. Bundan daha önemlisi, hayvansal üretimindeki ilk basamak olan; düve, dana ve kuzu üretimi de çok azalmıştır. Tüm bunlara ilave olarak, saman, yem yapmak için küspe ithal ediliyor. Hayvansal üretimde nereye el atsanız, dışarıya olan bağımlılık elimizi ve kolumuz bağlamaktadır.

Tarımdaki diğer önemli husus fiyat politikalarıdır. Sütün bir litresi 1,40 lira, süt ürünlerinin fiyatı 30-40 liradan başlayarak 100 liraya kadar çıkmaktadır. Güney bölgelerimizde portakal 50 kuruş, marketlerde 3-4 liradır. Zeytin 12 liradan alınıyor ve 20-30 liraya satılıyor. Buğdayın kilosu 94 kuruş, ekmeğin kilosu 6 liradır. Haşhaşı, tütünü, pancarı kaybettik. Sıra çaya ve fındığa geldi. Tarıma 50 yıllık süre emek vermiş birisi olarak, ben birinci derecede çiftçinin yanındayım. Çiftçi emeğinin hakkını alırsa, mideler tok olur ve ülke zengin olur. Saygılarımla