Daha önceki bir makalemde üzerinde durduğum gibi, artık süper güçler doğrudan, kendi askeri güçleri ile olaylara müdahale etmek yerine, taşeronlar kullanarak, vekaletle savaşları yönetmektedir. Böylelikle can kaybı vermeden, silah satarak saltanatlarını devam ettirmektedirler. Terör ile mücadele için; üç önemli husus üzerinde durmak isterim. Bunlardan birincisi, sanayi ve tarıma dayalı güçlü bir ekonomiye sahip olmak, ikincisi iyi bir bilgi birikimi ile bunun ortaya koyduğu teknolojiye sahip olmak, üçüncüsü ise bu iki önemli durumun tabii olarak ortaya koyduğu güçlü bir askeri güce sahip olmaktan geçer. Elbette, bunlara ilave olarak, eko-politik olarak olaylara yön vermek ve kriz kararları şeklinde değil, olayları önceden yönlendirme gücüne sahip olmak gereği ortadadır. Bu konjonktürde ve bu coğrafyada, beka sorunu olmadan yaşamanın şartları bunlardır. Ballandıra, ballandıra süper güçlerin anlattıkları, demokrasi ve hümanizm laflarının, bana göre değeri yoktur. İkinci olarak her zaman ülkemizde gündemde tutulan, kadim müttefiklik, Birleşmiş Milletler, NATO üyesi olmak gibi hususların ne olduğunu da açıkça gördük. Bana göre fazlaca konuşmadan tüm bunları düşünmek ve buna göre tedbirleri almak gereğini her zaman dile getirdim. Eğer, borç alıyorsanız, yardım alıyorsanız, daha sonra da nasihat almanız kaçınılmaz bir durumdur.

Tüm bu ifadelerim yanlış anlaşılmasın, elbette ülkemizin bekası için ittifaklara ihtiyaç vardır. Burada da mutlaka mizanın kefeleri misali, vermek ve almak gibi hususlar devreye girecektir.

Ülkemiz, FETÖ terör örgütü, DEAŞ veya IŞİD terör örgütü ve etnik olarak Kürtlere dayalı olan KCK, PKK, PYD, YPG gibi terör örgütleri ile içten ve dıştan sarılmış bulunmaktadır. Bu bakımdan terör ile mücadelenin içişlerimiz bakımından önemi kadar veya daha fazlası olarak harici ayağı da vardır. 1984 yılında, o zamanki idarenin birkaç çapulcu dediği PKK terörü, milletlerarası bir seviyeye ulaşmıştır. PKK ile yapılan mücadelelerde 2000'li yıllara doğru önemli kazanımlar elde edilmiş olmasına rağmen; terörle mücadelede görev yapan kolluk kuvvetlerindeki elemanların devamlı olarak değiştirilmesi ve bazı taktik hatalar, ülkemizin bu alandaki hafızasını sıfırlamıştır. Ülkemizin terörle mücadelede 40 yıllık birikimi olması gerekirdi. Bu birikimin olmadığı da PKK ve DEAŞ ile mücadelede ortaya çıkmaktadır. FETÖ ise, PKK ve DEAŞ'tan çok farklılıklar göstermektedir. İdari, adli, mali her yere nüfuz etmiş olmaları mücadeleyi zorlaştırmaktadır. Özellikleri itibari ile de, damarlarımızın içine nüfuz etmiş olmaları ile masum insanlardan FETÖ'cüleri ayırmak da oldukça zordur.

İç meselemiz olarak terör ile mücadelede önemli olan şudur ki, ülkemizdeki hemen, hemen % 90'ın üzerindeki çoğunluk teröre karşıdır ve devletimizin yanındadır. Bu da devletimize ve kolluk güçlerimize büyük moral gücü verdiği gibi, halkımız da bu mücadele içindedir.

Terör ile mücadelede en zor konu ise bu örgütlerin, ABD ve Batı ile büyük ilişkilerinin olması ve haksız olan bu davalarını haklı imiş gibi lanse edebilmeleridir. Temeli KCK olan ve buradan türemiş olan PYD'nin ve YPG'nin terör örgütü olarak kabul edilmemesinin sebebi nedir? İnanıyorum ki, PKK'yı nasılsa bir listeye aldıkları için terör örgütü olarak kabul etmelerine rağmen; birçok davranışlarında kalben terör örgütü olmadığı yönünde görüntü vardır. En başta, PKK'yı terör örgütü olarak kabul ediyorlar, ama onlara silah yardımı yapıyorlar. Parçalanmış İslam dünyasını yutmak için köpek balıkları gezinmektedirler. Saygılarımla.