Terör illetinden bıktığımız gerçeği ortadadır. Sultanahmet'i kana bulayarak, 10 yabancı turistin ölümüne ve birçoklarının yaralanmasına neden olan terör, bu olaydan bir gün sonra, Diyarbakır(Çınar)'da Emniyet Müdürlüğü'ne bombalı saldırı ile 1 polisimizi şehit etmiş, 5 kişi ölmüş ve 39 yaralımız bulunmaktadır. İstanbul'daki canlı bomba 26 gün önce Türkiye'ye gelmiş, oradan Ankara'ya geçmiş ve burada emri alarak İstanbul'a gitmiştir. Canlı bomba Nabil Fadli, Suudi Arabistan doğumlu ve Suriye'den mülteci olarak gelmiş ve İstanbul'da Göçmen Dairesi'ne iltica için başvurmuştur. Öyle zannediyorum, böylelikle gerçek niyetini saklamaya çalışmıştır. Bunun yanında, Güney sınırlarımızın açık kapı şeklinde oluşu, girip çıkanın belli olmadığı bir durumu ortaya koymaktadır. Ülkemize iltica edenlerin kayıtlarının tutulmamış olması, bu mültecilerin ülkemizde istedikleri yere, istedikleri zaman gidebilmelerini ortaya koymaktadır. Türkiye bu bakımdan tecrübeli bir ülkedir. Bir buçuk milyon Kürdü, Saddam'ın zulmünden koruyarak misafir ettik, fakat bu misafirlik sırasında birçok olaylara sebep oldukları gibi, ülkelerine döndükten sonra ise silahlarını bize doğrulttular. Şunu açıkça söyleyebilirim ki, bugün PKK'nın temel yapısını meydana getirenler de o gün Türkün ekmeğini yiyenler veya onların çocuklarıdır. Bu bakımdan Suriye'den iltica edenlerde de bu tehlike vardır. Bunun örneğini, Sultanahmet'teki bombacıda gördük. Bana göre ülkemize iltica eden Suriyeli veya diğerlerinin, kayda alınması ve ülkemizdeki hareketlerinden devletimizin haberdar olması gereği ortadadır. Terör ile mücadele, elbette çok zordur. Bir çuval pirinç içinden bir tane defolu pirinci bulmaktan daha zordur. Ülkemizde bu zorluk katlanarak ortaya çıkmaktadır. Bu zorluklardan birincisi, bir grup terör örgütü altyapı bakımından ülkemizde zemin bulması, esas kaynağı meydana getirmesidir. İkincisi ise, Güney sınırlarımızın açık bir kapı şeklinde oluşu da bu durumu etkilemektedir. Ben mülteciyim diyerek gelenlerden kimin terörist, kimin samimi mülteci olduğunu nasıl anlayacaksınız. Bu oldukça önemli bir husustur. IŞİD afişe olan isimler yerine, olmamışları canlı bomba olarak kullanmaktadır. Gelişmiş ülke olarak Fransa bile bunu başaramamıştı. Oysa Fransa'ya, ülkemize olduğu şekilde bir mülteci akını da yoktur. Olmasını hiç arzu etmem, ama bu terör olaylarının devam edeceği ortadadır. Ayrıca, ülkemizde bir yılgınlık yaratmak için terör faaliyetleri artırılmaktadır. Şu açık ki, Diyarbakır Kobani olmayacaktır.

Diyarbakır (Çınar) Emniyet Müdürlüğü'ne yapılan saldırı bomba yüklü araçla yapılmış olması ise, istihbarat bakımından eksikliği ortaya koymaktadır. Zira bir canlı bombanın takibi zor olmakla birlikte, tonlarca patlayıcıyı ihtiva eden vasıtaların ülkemizde nasıl cirit attıklarını düşünmek de istemiyorum. Bu bakımdan ülkemiz, kaynağı içten, dıştan olan ve muhtemelen birbiri ile bağlantılı olan terör ve teröristlerle mücadele etme durumundadır. Her gün şehit haberlerinin yüreğimizi sızlattığı ortamda, üzüntülerimizi anlatmak mümkün değildir ve elbette ateş düştüğü yeri yakmaktadır. Bunun yanında, Güneydoğu'da bu cehennemin içinde olan emniyet güçlerimiz için dua ediyorum. Allah onları terör belasından korusun.

Ülkemiz böyle bir kaos içine girmiştir ve çok yönlü terör belasının yanında, düşman sınır komşularımızla da mücadele etme durumundadır. Bu komşularımızın durumu bizden hiç de iyi değil, ama yılanın kuyruğunu yemesi gibi yanlış yolda ısrar etmektedirler. Saygılarımla.