Bir gazeteci olarak 'yayınlamasak mı?' ya da ' yasaklasak mı?' diye soracağım hiç aklıma gelmezdi. Birisi 'günün birinde böyle bir ikileme düşeceksin' deseydi 'hadi canım sende' der geçer giderdim. Ne yazık ki geldiğimiz noktada artık ciddi ciddi ya 'yapılmasını' ya da 'yayınlanmasını' yasaklasak mı acaba diye düşünüyorum.

Siyasi partilerin şu mahut grup toplantılarından bahsediyorum. Her salı yapılan ve sadece genel başkanların konuştuğu daha doğrusu rakiplerine bağırıp çağırdığı, zaman zaman da belden aşağı vurduğu o toplantıların üslubu, ne yazık ki ülkedeki kutuplaşmayı artırmaktan başka bir şeye yaramıyor. Gerginlik giderek tırmanıyor ve orada kullanılan üslup daha sonra biraraya gelmeyi ve ülkenin acil sorunlarına elbirliği ile çözüm bulmayı engelliyor.

Ben iki şıkla girdim konuya ama bir başka şık daha var: Akılların başlara devşirilmesi ve üslupların değiştirilmesi. En iyisi ve en doğrusu bu ama ne yazık ki gerçekleşmesi en imkansız görünen de bu.

ADALARDAN NE HABER?

Bu adalar şarkılara konu olan Marmara adaları değil, birer birer elimizden çıkan Ege adaları. İlk önce eski bakanlardan Namık Kemal Zeybek gündeme getirmişti Yunanlıların Aydın ve Muğla sınırları içindeki adacıkları ve kayalıkları birer birer işgal ettiklerini. Şimdilerde o konuyu Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım sahiplenmiş görünüyor. Birkaç gazeteci de onun çalışmalarını kamuoyuna taşımaya çalışıyor. Ama hepsi o kadar ne siyasilerin kılı kıpırdıyor ne de ülkenin aydınları dert ediniyor. Şu ana kadar on yedi adaya Yunanlıların el koyduğu bildiriliyor.

IŞİD denen kanlı katil organizasyonu Kilis'e bomba yağdırıyor, Ege ve Akdeniz'de Yunanlılar adalarımıza birer birer el koyuyor. Yazık!

MHP'Lİ OLMAK!

Olay çok net gelinen bu noktada bir kongre olmaz ve geniş ittifakla oluşturulacak yeni bir yönetim işbaşına gelmezse MHP ilk seçimde yüzde on barajına takılacak. Tersi olursa da parti yüzde yirmilere tırmanacak, belki de aşacak. Bunu anlamak için kamuoyu araştırmalarına bakmaya gerek yok. Çevreye bakmak yeter de artar bile.

Ben 'Ne olursa olsun Devlet Bahçeli ve ekibi kalsın' diyen ve bunun için cansiperane çalışan MHP milletvekillerini ve parti yöneticilerini anlamakta zorlanıyorum. Devlet Bey ve ekibi işbaşında kalırsa, milletvekilleri TBMM'de kalamayacaklar. Teşkilat yöneticileri de bir daha milletvekili olamayacak. Bu ne haldir ve bu nasıl bir sevdadır?