Kim ne kadar tek başına yaşayabilir?    
            İhtiyaçları tek başına kim yalnız tedarik edebilir ki?
            Birlikteliğin karşılığı var elbette.
            Yaşamda kendiliğinden oluşan bir iş bölümü.
            Bunu mükemmelleştirmek de insanoğlunun üzerinde.  
            Farklı görevler üstlensek, farklı yerlerde yaşasak da.
            Aynı havayı soluyor, tüketimlerimiz neredeyse aynı.  
            Bir gerçek var ki; bireysel yaşama tercihimiz yok.
            Kimimizin imkânları kısıtlı, kimimiz biraz daha ferah.
            Her şeye rağmen dünyayı beraber paylaşıyoruz.   
            Dilimiz, dinimiz, kültürümüz ayrı olabilir.
            Yediklerimiz, içtiklerimiz, gelenekler, görenekler…
            Farklılıklara rağmen insanoğlu birbirine muhtaç.
            En büyük ortak değer insani sıfatımız.
            Kimsenin birbirinden üstün olmadığı dillerde.
            Bu söylem baş tacı olacak deyim.  
            Hal böyle iken paylaştığımız dünyaya bakalım isterseniz.  
            Düşündürücü hatta acınacak halimiz var.
            Bırakın bugünleri şöyle geçmişe doğru bakalım.
            Amerika’nın Kızılderililere, Almanların Yahudilere yaptıkları…
            İngilizlerin sömürge niyetiyle dünyaya açıldıkları alanlar…
            Fransa’nın Afrika ülkelerindeki hegemonyası…
            Nereye baksak elimizde patlıyor değil mi?
            Gelişmiş ülkelerden hep söz edilir ya.
            Modern dünya diyerek özdeşleştirilir ya.
            Demokrasinin beşiği ve adalet diye lanse edilen.
            Kendimizi atalımda Türkiye’den kurtulalım diye imrendirilen ülkeler.  
            Batının güncel olaylardaki çifte standardı kendini göstermiyor mu?
            Topraklarından binlerce kilometre ötesinde gezinenler.
            Seni ne kadar modern olarak tarif ederse etsinler.
            İnsani sorumlulukta kendinden başkasını tanımadın ki.    
            Anadolu coğrafyasına bir zamanlar çökmek isteyenler, hatta halen dahi bu planlarından vazgeçmeyenlere öyle özendiriliyoruz ki.
            Maraş’a girip milletin örtüsüne el atanlar var ya.
            Yirmi birinci yüzyılda gerçek yüzünü açığa çıkarmaktan dahi imtina etmiyor.
            Uzandığın yerde kan akıtmaya, akıttığın kanın üzerinde oturma özleminden bir türlü vazgeçmedi; geçmiyor.
            Dünya düzenini ben kurarım diyerek kendini kral ilan edenler.
            Yüz yıl sonraya kalsa bile kanlı planlarından vazgeçmeyenler.
            Vahşet dolu senaryolarıyla ayakta olan Ey Batı.
            İnsanlık, insani düşünce, merhamet…
            Yerlerde sürünüyor, umursayanınız yok.
            Akan kanlar üzerinde keyif sürenler.
            Vallahi sizin yatacak yeriniz yok.