İçine düştüğümüz tüm olumsuzluklarda suçu veya suçları başkalarına yüklemek gibi bir anlayışımız vardır. AB ile gelinen gerginlikte, AB parlamenterlerinin aldığı 'Türkiye ile müzakereleri durdurma ve yeni fasıl açılmama kararı' elbette ülkemiz için çok da uygun olan kararlar değildir. Fakat bu kararlar karşısında yapılan konuşmalar da uygun değildir. Elbette, AP'nin aldığı kararlar, yok hükmündedir. Yani, bize bir yaptırım gelmemektedir. Eğer bir fasıl veya fasıllar açılsa idi, o zaman ülkemize görevler düşerdi. Yalnız, burada hatırlanması gereken husus ise, yapılan bu konuşmalar ve AB üyeliği için ilerlemenin durduğu anlamı çıkmaktadır ki, bu da AB için yok hükmündedir. Bu bakımdan AB'ye tam üye olmadığımıza göre, AP'nin aldığı kararlarda bizim yapacağımız yorum veya itiraz hakkımız da bulunmamaktadır. Bir önceki yazımda da üzerinde durduğum gibi, AB'ye üye oluruz veya olmayabiliriz, fakat Avrupa bizim vazgeçilmezimizdir. AB'ye üye olma sürecinde, ülkemiz ile ilgili hususlar ve alınan kararları hep takip ediyorum. İlk baştan bu yana, olaylara biraz uzak durdum ve üyelik ile ilgili hususlara hep acaba diye baktım. Çünkü, AB ile olan ilişkilerin büyük bir kısmını ekonomik ilişkiler meydana getirmekle birlikte; bunun ötesinde ülkemizin idari yapısı, adaleti, tarımı, beslenme, insan hakları ile ilgili birçok hususu içinde barındırmaktadır. Bu açıdan baktığınızda, üye olduğunuz zaman, ülkemizin idari tasarrufları üzerinde, AB'nin yetkileri de bulunacak ve siz ne karışıyorsunuz, bizi bağlamaz diyemezsiniz.

AB'ye üye olmak mutlaka şart olan bir husus da değildir. Fakat, daha önce de üzerinde durduğum gibi, muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için onun kriterleri çok önemlidir. Bunu ülkemiz ve insanımızla başarabiliriz. AB'ye üye olmak için yaptığımız müracaatların ilk yıllarında, futbol sahalarımız standartların çok altında veya bu uygulamayı biz yapamayız, bizden adam olmaz gibi sözlerle karşılaştık. Adalette ve onun uygulamalarında, insan haklarında, idarede, tarımda ve gıdada, ticarette, trafikte ve ilişkilerde niçin AB'ye ihtiyacımız var, diye çok düşündüm. Niçin, kimilerinden icazet almayı ve onların yönlendirmesine ihtiyacımız olduğunu anlayamadım ve hala anlayamıyorum. Yalnız, ortaya bir cin veya peri çıksa, sopasını sallasa isteklerimiz olsun istiyoruz. Bütün bunlar çocukluk döneminin fantezileridir. Biraz acı olacak, ama uykudan uyanarak gerçekleri görmek ve çalışmaya başlamak gerekmektedir. Vermek ve almanın bir terazinin ayrı kefelerinde olduğunu, vermeden bir şey almanın mümkün olmadığını bilmemiz gerekir. Bir gün sınıftaki öğrencilerime; bir an düşünelim ki, ben çok zengin birisiyim ve her birinize birer ev ve birer otomobil alsam, nasıl olur' dedim. Daha sonra, bu konudaki düşüncelerini sorunca 'Allah razı olsun hocam ne kadar da iyi olur' dediler. Batıdaki bir üniversitedeki öğrenciye böyle bir öneride bulunsanız 'Niçin bunları veriyorsunuz, bizden ne istiyorsunuz?' der. Onlara bir şey almadan, bir şeyin verilmeyeceği öğretilmiştir. Hiçbir şey almadan ihsan eden sadece Allah'tır. Ben AB'ye girişte, alacağımız şeylere karşı onların bizlerden neler alacaklarını düşünmeden edemiyorum. Tüm bu işler 'Al gülüm, ver gülüm' e dayanır. Özellikle son yıllarda üretmeden sadece tüketime yönelik davranışların ülkemizi çıkmaza sürüklediği açıktır. Tasarruf bakımından ülkemiz, ülkeler arasında son sıralarda yer almaktadır. Devamlı üretmek, üretmek ve bununla ilgili hayat seviyemizi yükseltmemiz gerekir. Saygılarımla.