Her geçen gün betona biraz daha mecbur ve mahkûm kent yanıyor; sahil daha mı serin ne? İnce bir esinti mi var? Yoksa benim uzun zamandan beri dünya gailesini kendisine dert edinmiş işgüzar gönlüm, bir başka hal üzere mi?

Bilgisayarın cd çalarında Ahmet Hatipoğlu beste külliyatı. Musiki hem güzel hem de bizimse ve hele de geçmişin o hem uhrevi hem de ihtişamlı dini musikisini günümüze taşıyorsa, gönül nasıl mest olmaz ki? Nasıl beşeri alemin bütün kirliliğinden ilahi alemin sonsuz temizliğine ve huzuruna kanat çırpmaz ki? Varamayacağını o da bilir bilmesine de kanatları günahını taşımaz diye bir taş misali düştüğü yerde kalsın mı? Arınmaya, hafiflemeye ve uçmaya hangi kulun özlemi ve hakkı yok ki?

Masamda Mevlana'dan Rubailer. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yayını, nefis bir baskı; rastgele bir sayfa çeviriyorum; harika bir dörtlük: 'Göğsünün içindekini gönül zanneden kimse,/ Bu yolda iki-üç adım attı da her şey oldu-bitti sandı./ Aslında tespih, seccade, tövbe, zühd ve takva…/ Yolun başlangıcı olan bunları, efendi vardığı yer sandı.'

Mevlana olur da Yunus Emre olmaz mı? Hem de en iyi derlemelerinden biri, Rahmetli Ayvaz Gökdemir'in 'Güldeste'si. 1991 Temmuz'unda 'Sevgili Osman Kara'ya' diye imzalamış. Türkmen Kocası, aşkı bir başka anlatır o kendine has arı, duru Türkçesiyle: 'İşidin ey yarenler/ Kıymetli nesnedir aşk/ Değmelere bitinmez/ Hürmetli nesnedir aşk/ Hem cefadır hem sefa/ Hamza'yı attı Kaf'a/ Aşk iledir Mustafa/ Devletli nesnedir aşk.' Uzundur Yunus Emre'de aşk ama bir dörtlükle noktalayacağım bu faslı: 'Dağa düşer kül eyler/ Gönüllere yol eyler/ Sultanları kul eyler/ Hikmetli nesnedir aşk…'

'Nereden nereye?' diye soran olursa, bu satırları okuyanlar arasında, ki olacaktır mutlaka, cevabını da Ömer Hayyam'ın şu dörtlüğü ile verip de noktalayalım bu yazıyı: 'Dostum olan olmuş, vahlanma boşuna;/ Dünyayı kara zindan etme başına./ Yaşamana bak, elinden tek gelen bu:/ Olacakları danışan var mı sana?'

Severim Hayyam'ı ama yok, yatmadı aklıma bu son sözü, yaşamak başka, elbet yaşayacağız, sormazlarsa sormasınlar olacakları, bizim sözümüz yok mu, biz onu söyleyeceğiz, ister dinlesinler, ister dinlemesinler ben Baki'yi de severim. Ne diyordu Türk şiirinin büyük şairi: 'Âvazeyi bu 'aleme Davûd gibi sal/ Bakî kalan bu kubbede bir hoş sada imiş.' İster sorsunlar ister sormasınlar, ister dinlesinler ister dinlemesinler varsa bir avazemiz Davut gibi olmasa bile son nefesimize kadar salmalıyız gökyüzüne. Bu can bu tende kaldıkça salacağız da Allah'ın izniyle inşallah…