Çoğu kimse, 'İzmirli' olarak bilir 15 Mayıs 1919'un o gözü kara kahramanını, aziz şehidini, kimi de Selanikli. Selanik'te doğup büyüdüğü, İzmir'de ilk kurşunu sıktığı ve şehit düştüğü doğrudur da; o köken olarak ne oralı ne de buralıdır, o bir Konya Yörük'üdür. Alaybeyoğlu Recep'in oğlu Osman Nevres ya da gerçek adını unutturan takma adıyla Hasan Tahsin.

Eğer, bu yorgun ve yoksul milletin yıkılan bir imparatorluğun külleri arasından yeniden nasıl doğduğunu, ayağa nasıl kalktığını ve dünyaya nasıl meydan okuduğunu öğrenmek ve anlamak istiyorsak İzmir'e iyi bakacağız. İzmir Müdafaa-i Hukuki Osmani Cemiyetini ve onun aydınlık yüzlü ve çatal yürekli kahramanlarını iyi bileceğiz. Yaman bir Teşkilat-ı Mahsusa elemanı olan Hasan Tahsin bunlardan sadece biri, daha birçok isim var bugün saygıyla anılacak arkalarından Fatiha okunacak. Cemiyetin kurucuları; Moralızade Nail ve Halit kardeşler, Ahmet Burhaneddin, Hacı Hasanzade Edhem, Alemdarzade Edhem , Hasan Vasfı, Hüseyin Lütfı , Tokadızade Sekip, Selahattin, Arif, Abdurrahman Sami, Osman Nuri, Selimzade, Naci, Sahlebcizade Hacı Midhat beyler ve Mevlevi şeyhi Nuri Efendi.

Bu kadar değil elbet, Milli Mücadele'de cepheden cepheye koşan Sakallı Nurettin Paşa, Vasıf Çınar, Şükrü Saraçoğlu, Mahmut Esat Bozkurt beyler, Milli Mücadele'nin Ünlü Galip Hoca'sı Mahmut Celal Bayar ve "Müftünüz olarak Cihat-ı Mukaddes Fetvasını ilan ve tebliğ ediyorum. Elinizde hiçbir silahınız olmasa dahi üçer taş alarak düşman üzerine atmak suretiyle mutlaka fiili mukabelede bulununuz" sözleriyle Milli Mücadele'nin ilk fetvasını veren Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi.

Niye mi girdim bu konuya? Hemen söyleyeyim: Önceki gün, İzmir'in köklü okullarından Atatürk Lisesinin müdürü Selamet Demirhan adlı zat, mezuniyet töreninde öğrencilerin 'İzmir'in dağlarında çiçekler açar' marşını söylemesini engellemeye çalışmış! Milli Mücadele'nin şanlı şehri İzmir ve 'İzmir'in dağlarında çiçekler açar' marşını yasaklayan okul müdürü! İkisini bir arada tahayyül edemiyorum.

O marş, bu milletin tarihinden gelmektedir, aslı 'Kafkas dağlarında çiçekler açar' şeklindeydi. Biz Kafkas Dağlarından çekildiğimiz de ve düşman Anadolu'nun harim-i ismetine ayak bastığında artık Kafkaslara ağlayacak ne halimiz vardı ne vaktimiz. Milli Mücadele'nin sonunda Türk orduları İzmir'e girerken biz artık bu marşı söylüyorduk. Sözleri de bestesi de güzeldir o müdürün yasaklamaya, kime ait olduğu meçhul bir pop müzikle engellemeye çalıştığı marşın: 'İzmir'in dağlarında çiçekler açar/ Altın güneş ordu sırmalar saçar/ Bozulmuş düşman yel gibi kaçar/ Canım kurban güzel vatana/ Yaşa Mustafa Kemal Paşa, çok yaşa/ Adın yazılacak her mücevher taşa.'

Ne var bunda sinirlenecek, engellemeye kalkışılacak ve de yasaklanacak? Hangi cümlesi batıyor bu marşın o müdüre? Rahatsızlık Mustafa Kemal Paşa'dan, yani Milli Mücadele'nin başkumandanı, TBMM'nin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten mi? Yoksa 'bozulmuş düşman yel gibi kaçar' mısraından mı? Birinci ihtimal ne kadar varitse ikinci ihtimal de o kadar varit ve vahimdir. Türk devletinin artık çocuklarını emanet edeceği eğitim kadrolarını seçerken biraz daha dikkatli davranması ve şuna yahut buna yakın, şu veya bu cemaate, şu veya bu ideolojik kökene bağlı çapsızlar yerine vatana, millete ve her şeyden önce milli tarihe ve o tarihin kahramanlarına saygılı, onların ideallerine bağlı insanları seçmesi gerekmektedir. Yarın çok geç kalınmış olabilir.