Değerli okuyucular;

Geçen haftaki yazımda giriş yaptığım yenilenebilir enerjiler konusuna önemli bir noktaya dikkat çekerek devam etmek istiyorum. Bildiğiniz üzere güneş, rüzgar ve diğer yenilenebilir enerjilere çoğu kez 'temiz enerjiler' de denmektedir. Buradaki 'temiz' sözü, düşük veya sıfır sera gazı emisyonu demek olup, asla yüzde yüz doğaya zararsız ve çevre dostu bir enerji üretim sürecinden bahsedilmemektedir. Mevcut yenilenebilir enerji kaynaklarına bakarak, bunların konvansiyonel karbon bazlı olanlara göre daha temiz ve daha çevre dostu olduklarını söylemek mümkündür. Ama çevreye yahut insan yaşamına tamamen etkisiz bir enerji türü yoktur ve belki de hiç olmayacaktır.

Örneğin en temiz enerji kaynakları olarak ünlenen güneş panelleri ile rüzgar türbinlerini inşa edebilmek ve inşa bölgesine gidecek yollar açmak için belli alanlarda yüz milyonlarca ağaç keserek bir sürü ekosistemi ezip geçmek gerekir. Ormanlık alanlar tercih edilirse ağaçlar, tarlalar tercih edilirse milyonlarca hektarlık ekim alanları feda edilecektir. Parlak nesneler olan güneş panellerinin yüzeyleri, sinekler ve arılar tarafından su yüzeyi zannedildiği için birer ölüm makinesi olmaktadır. Rüzgar türbinlerinin kanatları ucunda bulunan ve rüzgar çıktığında saatte 300 km kadar hıza ulaşabilen dev pervaneler, her yıl dünya genelinde on milyonlarca göçmen kuşu katletmektedir. Brezilya gibi biyoyakıtlara yatırım yapabilirsiniz, bu defa da zamanla kaçınılmaz olarak ormanlarınız tükenmeye yüz tutar. Akarsuların üzerine kurduğumuz hidroelektrik santralleri, arka planda yenilenebilir enerjilere dayandıkları müddetçe sera gazı emisyonuna ve dolayısıyla küresel ısınmaya yol açmazlar, ama ırmaklarımızı kuruturlar. Hiç ağaç kesmeden, nehirlerin yataklarına hiç dokunmadan ve canlılara hiç etki yapmadan tek bir hidroelektrik santrali kurulamaz.

Keza nükleer enerji santralleri, çalışmak için kullandıkları enerji yenilenebilir kaynaklardan elde edildiği takdirde, kendileri atmosfere karbon salınımı yapmaz ve küresel ısınmaya yol açmazlar. Ne var ki, yüzlerce yıl gömüldüğü yerde yanmaya devam eden çok tehlikeli nükleer atıklar bırakırlar. Nükleer endüstrisi geçen elli yılda harcanan yüz milyarlarca dolara rağmen nükleer atıklara kalıcı bir çözüm bulamamıştır ve ortalama bir nükleer reaktör yıllık 25-30 ton arası atık üretmektedir. Üstelik bu santrallerde ara sıra kaza yaşanma ihtimalini sıfıra düşürmek de mümkün değildir ve bir nükleer reaktörün kaza sonucu sızıntı yaparak geniş bir çevrede insan ve hayvan popülasyonlarını nesiller boyunca etkileyecek yoğun radyasyona neden olma riski her zaman için var olacaktır.

Kısacası, istisnasız bütün enerji üretim yolları ve süreçleri, doğaya müdahaledir ve ekosistemlere bir biçimde zarar vermesi kaçınılmazdır. Çevreye tamamen zararsız ve sicili tamamen temiz olan enerji yoktur, sadece 'yenilenebilir enerji' vardır. Dünyanın şu anda önünde duran ana hedef, çevreye zarar vermeyen bir enerji rejimine geçmek değil, kapımıza dayanan öncelikli tehdit olan küresel ısınmaya karşı karbon emisyonunu durdurmaktan ibarettir ve yenilenebilir enerjiler sadece bunun için önemlidir. Yenilenebilir enerjilerin bize bir ütopya sunmadığını ve sadece küresel ısınma karşısında bir kurtuluş yolu sağladığını idrak etmek önemlidir. Bu gerçekçi perspektifle meseleye yaklaşıldığında daha başka sorunların varlığını fark etmek de daha kolay hale gelmektedir. O sorunların ben başında gelen sürdürülebilirlik meselesini haftaya bırakalım…