Üniversiteler kuruluşu ve gelişimi ile kuruldukları bölge için dinamik bir yapı oluşturur, halk arasında da bacasız fabrika olarak tanımlanır. Evrensel normlara uygun kurulup gelişen bir üniversite araştırma ve eğitim kurumu olmanın ötesinde misyon yüklenir ve bulundukları ortam ve çevreye vizyon koyan, ufuk açan, şehir ile bütünleşerek şehri daha ileriye taşıyabilen bir kurum olarak fonksiyonel görev yaparlar. Üniversiteyi halk ile buluşturamazsanız bu fonksiyonunu icra edemez ve yüksek lise konumunda bir eğitim kurumuna dönüşür.

Şehirlerin dinamik yapılarına ve şehirde yaşayanların üniversiteden beklentilerine baktığımızda beklentilerin çok değişken parametrelere bağlı olduğunu görürüz. Öncelikle üniversite şehrin ekonomisini canlandırmalı, gerek personeli, gerek öğrencisi şehrin arz ürünlerine talep potansiyeli yüksek pazar oluşturmalıdır. Ekonomik katkı kadar şehrin sosyo kültürel yapısına da öncülük ve rehberlik etmelidir. Büyük yatırım bütçelerine sahip olan üniversiteler şehrin ticaret ve iş dünyasının önemli bir pazarı olmalıdır. Toplumun her kesimine dokunabilen akademik kadrosuyla toplumsal dönüşüm ve gelişimin rehberi olmalı, farklı bölge, ülke ve milletlerden gelen öğrenci kadrosuyla farklı kültürlerin tanınması, kaynaşması ve dünyaya entegrasyonun kapısını o şehre açmalıdır. Vatandaşın gözünde, sağlık gibi temel problemlerini çözdüğü kurum, eğitim ve kültür danışmanlığını aldığı kadro, ticaretin ana odağındaki müşteridir üniversite.

Üniversiteler ise kuruluş ve gelişiminde şehirlerden beklentileri ve istekleri olacaktır. Öncelikle kapalı toplum anlayışına sahip bölgelerde farklı kültür ve sosyal dokuyu kabul edebilen bir anlayış, kurumsal kimliğini bir meta aracı ve gelir kapısından öte tanıyabilen bir halk kitlesi, bütün farklılıkları ile kendini kucaklayabilen bir şehir, kuruluş, gelişim ve işleyişinde sürekli destekleyen ve yanında olan bir sivil anlayışı arzulamaktadır.

Günümüz toplumlarında açıkça görülmüştür ki şehirle kucaklaşamayan, halka yabancılaşan üniversiteler gelişememekte ve istenilen başarıyı yakalayamamaktadır. Son 50 yılda çeşitli badireler atlatan ülkemizde üniversiteler çözüm odağı yerine problem kaynağı görülmüş, bulundukları şehre her gün daha da yabancılaşmıştır. Bu anlayış üniversiteleri kendi içerisine kapatmış, kampüs ve lojman sisteminde kapalı bir derebeylik, halka tepeden bakan bir algı oluşmuştur. Münevver ve aydın kesim olarak kabul edilen üniversitelerin akademik kadrolarının önemli kısmı halkla ticari ilişkileri dışında nerdeyse hiç temas kuramaz hale gelmiş, halkı avam gören bir anlayış gelişmiştir. Bunun karşılığında halkta üniversiteleri erişilemez kurumlar olarak görmeye, akademik kadroyu aristokrat sınıfı kabul eden anlayış hakim olmaya başlamıştır. Vezirköprü 'lü Hacı amcanın deyimiyle 'Hocam biz kim koca koca profesörlerin kapısına ulaşmak kim, üniversiteye girmek ne haddimize …' anlayışı halkta yaygın bir düşünce haline gelmiştir.

Bu problem özellikle Anadolu'daki pek çok üniversitede kangren haline dönüşmekte, üniversiteler şehirlerden ve halktan uzaklaşarak kendi derebeyliklerini oluşturmaktadır. 19 Mayıs ruhunun ve anlayışının yaşandığı günümüzde hep birlikte bu soruna çözüm bulma mecburiyetimiz vardır. Aksi takdirde topluma yabancılaşan kurumlar ve akademik anlayış ile karşı karşıya gelmemiz kaçınılmazdır ve toplumlar bir süre sonra kendine yabancılaşan kurumları dışlarlar ve yok ederler. Bir şehrin valisi, belediye başkanı, rektörü, kamu ve özel kurumların yetkilileri, sivil inisiyatif ve şehrin ileri gelenleri birlikte kafa yorarak bu sorunları çözmeli, şehirler üniversitelerden ne istiyor, üniversiteler şehirlerden ne bekliyor sorusuna cevap bulmalıdır. Halkı ile kucaklaşamayan, şehir ile bütünleşemeyen üniversitelerin gelişmesi, üniversal normlarda bir kuruma dönüşmeleri, Dünya üniversiteleri ile yarışabilmeleri mümkün değildir. Hepimiz eteğimizdeki taşları dökmeliyiz ki çözüme katkı verelim. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz içindir anlayışına daha fazla ihtiyaç duyduğumuz günümüzde bütün farklılıklarımızla kucaklaşmanın zamanı geldi ve geçmektedir. Unutulmasın ki hepimiz aynı gemideyiz…