Türkiye'de döviz kurlarındaki artışı durdurabilmek için döviz varlığını artırmak gerekir. Bu da döviz girişini artırmak ve döviz çıkışışını azaltmakla mümkün olabilir.

Döviz girişi, ihracat, turizm gelirleri, yabancı sermaye girişi, yurtdışında çalışan işçi ve girişimcilerimizin gelir transferi, diğer ülkelerden gelen bağış ve yardımlar ve borçlanma yoluyla olur.

Döviz çıkışı, ithalat, turizm giderleri, yurtdışına sermaye çıkışı, yurtiçinde çalışan yabancıların yurtdışına gelir transferi, diğer ülkelere yapılan bağış ve yardımlar ve dış borç ödemeleri yoluyla olur.

Döviz girişi sağlayan hesaplar arasında en çok döviz girişi sağlayan, en kontrol edilebilir ve en güvenilir olanı ihracattır. Dolayısıyla döviz girişini artırmak için mutlaka ihracatı teşvik politikası izlemek gerekir.

Döviz çıkışına yol açan hesaplar arasında en çok döviz çıkışına yol açan, en kontrol edilebilir ve başarılması halinde en güvenilir olanı ithalatın azaltılmasıdır. Döviz çıkışını azaltmak için ithal ikameci politika izlemekte fayda vardır.

İhracat bir ekonominin üretim ve rekabet gücünü, ithalat üretim ve rekabet zayıflığını yansıtır. Hiçbir ülke ihtiyacı olan bütün malları kendisi üretemez. Her ülkenin üretiminde güçlü ve zayıf olduğu mallar vardır.

Burada önemli olan ekonominin güçlü yönünün zayıf yönünü telafi edip etmemesi, yani ihracatın ithalatı karşılayıp karşılamamasıdır. İhracat/ithalat oranı bire eşitse ihracat ithalatı tam olarak (%100) karşılıyor, birden küçükse karşılayamıyor, birden büyükse fazlasıyla karşılıyor demektir.

Türkiye'de ihracat, ithalatı sadece 1930'lu ve 1940'lı yıllarda %100'ün üzerinde karşıladı. Bunun dışında karşılama oranı sürekli %100'ün altında kaldı. Türkiye'de döviz kurlarının sürekli artmasına yol açan en büyük sorun ihracatın ithalatı karşılayamaması sorunudur.

İhracat/ithalat oranındaki düşüklüğün ne denli büyük bir sorun olduğunu anlamak için, bu oranın tarihi seyri ile yaşanmış olan ekonomik krizler üzerine basit bir gözlem yapmak yeterli olacaktır.

İhracat/ithalat oranı 1970'li yılların ikinci yarısında %30'lara kadar düşmüştü. Aynı yıllarda Türkiye'de tüp gaz ve benzin kuyrukları oluştu. Benzin karneyle satıldı. 'Türkiye 70 sente muhtaçtı' sözü bu dönem için söylendi. Çalışma barışı ve sosyal barış bozulmuştu, hemen her işyerinde grev vardı. Toplum sağcı-solcu diye ayrışmıştı. Eğitim kurumlarına ve sokaklara şiddet hakimdi. Sürekli kavgalar oluyor ve vatandaşlarımız birbirini öldürüyordu. Bu kötü gidişe son vermek amacıyla 24 Ocak 1980 Kararları alındı. Tabi daha sonra 12 Eylül 1980 darbesi yaşandı.

İhracat/ithalat oranının 1993 yılında %52'ye düşmüş olması ekonomik şartlardaki kötüleşmenin bir göstergesi oldu. Türkiye 5 Nisan 1994 Kararlarını almak zorunda kaldı.

İhracat/ithalat oranı 1990'lı yılların sonunda ve 2000 yılında %50'lere düşünce Türkiye ekonomisi Şubat 2001 krizine sürüklendi.

İhracat/ithalat oranının şimdilerde %70'ler civarında olması, yüz yüze olduğumuz onca bölgesel ve küresel risklere rağmen, büyük bir ekonomik kriz yaşanmamasının en önemli sebeplerinden biri olmalıdır.

Tarihi tecrübeler ihracat/ithalat oranının Türkiye ekonomisi açısından son derece kritik bir gösterge olduğunu gösteriyor. Türkiye ne yapıp edip bu oranı %100'e yaklaştırmanın gayreti içinde olmalıdır. Bunu yaparken öncelik ihracatı teşvik mi, ithal ikamesi mi olmalıdır?

İhracatı teşvik veya ithal ikamesi stratejisinden hangisine öncelik verilmesi konusunda ekonomistler arasında fikir birliği yoktur. Bazıları döviz kazandırdığı, istihdama, büyümeye, ülkenin küresel rekabet gücüne ve küresel ticarete olumlu katkı yaptığı gerekçesiyle ihracatı teşvik; bazıları ülkeden döviz çıkışını azalttığı, istihdama ve büyümeye olumlu katkı yaptığı gerekçesiyle ithal ikameci stratejiyi savunurlar.

Kanaatimce bu iki stratejiden birini diğerine tercih etmeye gerek yoktur. Amacımız ülkenin döviz varlığını artırmak olduğuna göre, bu konuya 'cüzdandaki para' örneği ile açıklık getirilebilir. Cüzdandaki para, cüzdana para girer ve cüzdandan para çıkmazsa artar. Cüzdana para girmez ve cüzdandan para çıkarsa azalır.

İhracat artışı cüzdana giren parayı artırır, ithalat azalışı cüzdandan çıkan parayı azaltır. Her iki halde de cüzdandaki para artar. Cüzdana ister 100$ girsin, isterse cüzdandan 100$ dolar çıkmasın. Her iki seçeneğin cüzdandaki paraya etkisi aynıdır.

İhraç ve ithal edilen çok sayıda mal olduğundan, ihracatı teşvik ve ithal ikamesi stratejisi arasında öncelik sonralık tercihi yapmaya gerek yoktur. İhracatında başarılı olunan mallar ihraç edilmeli, üretiminde başarılı olunan ithal malları yurtiçinde üretilmelidir. Aynı kaynaklar ister ihraç malı üretiminde isterse ithal malı üretiminde kullanılsın, aynı kazancı sağlarsa öncelik ihraç malı üretiminin olmalıdır. Çünkü bir ülkenin ihracatı diğer ülkenin ithalatı olduğundan, bütün ülkeler ithal ikameci strateji izlerse dünya ticareti daralır ve bundan bütün ülkeler zararlı çıkar.