Engellilik ya doğuştan ya da doğumdan sonra çeşitli nedenlerle oluşan yetenek yetersizliğidir.

Türkiye'de on milyona yakın engelli olduğunu düşünürsek, engellilik sorununun nüfusumuzun yaklaşık üçte ikisinin ilgi alanında olduğunu söyleyebiliriz.

Bunun hesabı gayet açık ve basittir:

Her engelli anne- babası ile birlikte en az üç kişidir. Bir de buna ailenin diğer bireylerini eklersek, bu sayı dörde beşe çıkar.

Engellinin erişkin olduğunu var sayarsak, en azından bir eşi ile yine aile bireylerinin diğer üyeleri vardır.

Engellilik, bir insan sorunsalıdır: Her engellinin bir ailesi, birden fazla akrabaları ve komşuları vardır.

Bizler birey olarak engelli değilsek bile ailemizden, akrabalarımızdan ve komşularımızdan biri engelli olabilir. Yaşadığımız evi paylaşmıyorsak bile, yürüdüğümüz sokağı, bindiğimiz otobüs ya da dolmuşu ve kentin her yerini bu insanlarla paylaşıyoruz.

Engelliler yaşam paydaşlarımızdır.

Daha açık bir ifade ile yaşamakta olduğumuz dünyamızda ortaklarımızdır.

Bizler bu ortaklarımıza karşı nasıl davranacağız?

Peki, engelliler nasıl davranacaklardır?

Bu soruların doğru cevaplarını, engelliler için geliştireceğimiz sağlıklı yeni paradigmalarla vermemiz gerekir.

Bunun ilk ve en önemli adımı konuya, ' ACIMA DUYGULU' değil, 'HAK TEMELLİ' bir yaklaşımla bakmamızdır.

İkinci adımı ise, çalışan ve çalıştıran açısından istismarlara açık kapı bırakmayacak gerçekçi iş analizi programlarını yapmaktır.

Bu iş analizi programları, 'engelli, engelliliğini, patron da patronluğunu ileri süremeyeceği'kadar objektif olmalıdır. Başka türlü kamu ve özel sektörlerde istismarı önleyemeyiz.

Bütün bunlardan ayrı olarak çalışmalarımızda 'köre,topala ve hastaya zorluk yoktur' ile, 'Allah, gücünüzün yetmeyeceği şeyi teklif etmez' ilahi fermanın hükümlerini de görmezlikten gelemeyiz.

Yaratılmışlara 'şefkat ve merhamet' bu dinin temel hikmetlerindendir. Selam ve sevgi ile…