Osmanlının son döneminde İstanbullunun içtiği suyu bir Fransız şirketi olan "Dersaadet Anonim Şirketi" Terkos Gölü'nden isale hattıyla sağlıyordu. Şirkete yeni bir genel müdür atandı.Taze genel müdür, şirkete gelir gelmez, İstanbul'a yeni gelmenin verdiği heyecan ve titizlikle kendisinden önceki döneme ait gelir-gider hesaplarını incelemek üzere defterlerin getirilmesi için baş muhasebeciye talimat verir. "Memur maaş bordrosunda, diğer personelden daha yüksek maaş alan Baba Tahir isimli bir kişi dikkatini çeker." Bu durumu muhasebeciye soran yeni genel müdür, bu kişinin Malûmat isimli bir küçük İstanbul gazetesinin sahibi olduğunu ve şirketle ilgili olumlu haberler yazması için bir altın ederindeki bu maaşın kendisine bağlandığını öğrenir. Bu durumu müsriflik ve gereksiz gider olarak algılayan genel müdür, derhal bu maaşın kesilmesi talimatını verir. Sonraki günlerden birinde Malûmat Gazetesi'nin başyazarı olan Baba Tahir, maaşını almaya gidip de kesilmiş olduğunu öğrenince sakinliğini bozmadan Bab-ı Ali'deki yazıhanesine döner. Daktilosunu alarak yarınki yazısını kaleme almaya başlar. Ertesi gün, "Genel Müdür makamında çalışırken kızgın bir kalabalığın şirketin önündeki bağırışları ile irkilir. Sonunda sorunun, Malûmat Gazetesi'nde yer alan bir haberden kaynaklandığı" anlaşılır. 'Terkos Gölü'ne Bir Domuz Düştü' başlıklı haber özetle şöyledir: 'Domuz avcıları, Istranca Dağı eteklerinde avlanırken rastladıkları bir yaban domuzuna ateş etmişler; yaralanan ama kaçan domuz Terkos Gölü'ne düşüp boğularak ölmüştür.' Bu durum, Müslüman İstanbul için bir felakettir. İstanbul halkı, içine domuz düşmüş su ile ne abdest almak ister, ne de yıkanmak... Fransız su şirketi için ise bu nahoş durum, su müşterilerini kaybetmek yanında çiçeği burnunda genel müdürü çare aramaya iter. Kendince 'hatasının' farkına varan genel müdür, Baba Tahir'in maaşının yeniden bağlanmasını teklif etse de; Baba Tahir ancak 4 altın maaşa razı edilebilir. Bir diğer rivayete göre; kalbinin kırılmasının diyeti olarak Baba Tahir'in 600 altına razı olduğu söylenir. Anlaşmanın sağlanmasının ardından Baba Tahir, ertesi gün yayınlanan gazetesinde şunları yazar: 'Yaptığımız araştırmada bir yanlışlık yapılmış olduğu saptanmış, vurulan domuzun göle varmadan bir kenarda telef olduğu anlaşılmıştır. Halkımızın gözü aydın olsun; Terkos suyunu gönül rahatlığı ile kullanabilirler.' Kalem sihirli bir güçtür. Onu şahsi çıkarlar uğruna kullanırsan büyük bir tehdit olur. Aslolan hakikat yolunun engellerini kaldırmaktır. Bizim gazetecilik anlayışımız tarihi bir kıssa olan bu misalden dersler çıkararak şekillenecektir. Yani gerçekten domuz gölde öldüyse onu kıyıya çekmeyeceğiz. Advertoryal Bir Çizgimiz De Olmayacak. Yabancı bir sözcük olan 'advertoryal', yayımcılıkta gazete ve dergilerin özel reklam sayfalarında bir reklamın çevresindeki yazı demektir. Bir haber veya makale gibi görünmekle birlikte, gerçekte bedeli ödenerek yapılmış bir tür saklı reklamdır. Bu zihniyeti, geçmiş edebiyatımızda kullanan pek çok anlı şanlı yazarımız olagelmiştir. Ülkenin roman ve öykü ile yeni tanıştığı yıllarda bazı yazarlar, hikayelerinin belli bölümlerinde o sıralar piyasada pazarlanmakta olan krem, kolonya ve sabun gibi ürünlerin gizili reklamını yapmışlar ve bu fedakarlıkları karşılığında 'hak ettikleri' ödemeyi almışlardır. Kamu yöneticilerini, zenginleri, ünlüleri, şehir ayanını ve siyasetçileri, gazetelerinde tehditle korkutmaya ve bundan çıkar sağlamaya çalışan yazar-çizer-söyler takımı her dönemde olmuştur. Para hırsı, toplumca tanınan kişilerin bazen övülüp göklere çıkarılmasına, kimi zaman ise fütursuzca yerilip karalanmasına vesile olmuştur. Biz övgüyü de yergiyi de Samsun halkının ve bölge illerimizin haklarını alabilmeleri adına ete kemiğe büründürürüz. Kılavuzumuz halk, yol arkadaşımız sadece gerçeklerdir.