Çanakkale Zaferi'nin yıldönümündeyiz.

Birinci Dünya Savaşı'nın başladığı günlerde Çanakkale jeopolitik yönüne, bugün de ruhuna ve değerlerine muhtacız.

O günlerde Osmanlı Devleti'nin vatandaşlarının seviye ve sınıf farkı gözetmeksizin herkes İstanbul denilince, devlet ve bağımsızlık anlıyordu.

Bunun içindir ki, Çanakkale savaşları bir ölüm ve kalım savaşlarıydı.

Çanakkale'yi savunmak demek İstanbul'u, dolayısıyla devleti savunmak demekti.

Bu nedenle Çanakkale, 'ne olursa olsun' savunulacaktı.

Napolyon, 'İstanbul bir anahtardır. İstanbul'a egemen olan dünyaya hükmedecektir' demiştir.

İşte Çanakkale'ye saldıranların hesabı büyük, amaçları da kendilerine göre kutsaldı.

Tarihler bir Kasım 1914'ü gösterdiğinde Osmanlı Devleti fiilen Birinci Dünya Savaşı içindedir.

Bu savaşların içinde Çanakkale Savaşları kadar etkili ve anlamlı hiçbir savaş olmamıştır.

'Bir hilal uğruna nice güneşlerin battığı' bu savaş kadar kesin etkili olan bir savaş yoktur. Bugünkü Türkiye'nin psikolojik temelleri Çanakkale toprakları üzerinde atılmıştır. Çanakkale Savaşları günlerinde İstanbul'daki Amerikan Büyükelçisi notlarında, '…Şimdi garip gelebilir fakat, o gün, müttefik donanmasının Çanakkale Seferi'nin başarısını kaçınılmaz ve İstanbul'un ele geçirilmesini ise birkaç gün meselesi olarak görüyordu' diyordu.

İşgalci güçler Çanakkale Savaşlarının sonuçlarını böyle görürken Mehmetçik kanı ve süngüsüyle destan yazıyordu.

Çanakkale Savaşlarında düşmanın her türlü imkanına karşı Mehmetçiğin yalnız imanı vardı.

Mehmetçik her gün;

'Vatan bizden bugün razı olacak,

Nefer şehit oldu, gazı olacak' parolasıyla savaşırken, tüm dünyaya şunu haykırıyordu:

'DÜNYADA HER YER GEÇİLİR BELKİ, AMA, GEÇİLMEZ ÇANAKKALE!'

Şimdilerde daha önemli bir şeye ihtiyacımız var: Çanakkale ruhunu ve değerlerini yeni nesle aktarmak…Şehitlerimize ve gazilerimize rahmet dileğiyle selam ve dua diyoruz.