Bu yazıda mutlu olmakla ilgili ahkam kesmeye niyetim yok ama doğaları gereği mutlu olması gereken çocukları, yetişkinlerin nasıl mutsuz hale getirdiğini yazmaya niyetim çok… Ebeveynler genellikle çocuklarının isteklerini yerine getirememeyi ya da getirmemeyi bir eksiklik yetersizlik olarak görmekteler. Buna bağlı olarak çocuklarının her istediğini çocuklarını mutlu etmek için değil, kendilerini tatmin etmek için yerine getirirler. Çocuklar doğaları gereği, küçük yaştan itibaren ebeveynlerinden ihtiyaçlarını gidermelerini bekler. Zaman ilerledikçe çocukla birlikte isteklerde büyümeye başlar. İsteklere bir sınır ve gereklilik durumu getirmedikçe; ebeveynler de zorlanır ve işin en kötü tarafı doyumsuz ve doğal olarak mutsuz çocuklar yetiştirirler.

Genellikle kendi çocukluk yaşantılarında isteklerinden mahrum kalan ebeveynler ''Ben her şeyden mahrum kaldım. Çocuğum kalmasın.'' diyerek çocuklarının her isteklerini yerine getirir. Diğer ebeveynler ise işlerinden kendi çocuklarına zaman ayıramadıkları için ve doğal olarak çocuklarının duygusal ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için manevi boşlukların yerini maddi kaynaklarla doldurmaya çalışır. Bu şekilde sınırsız ve beklemeye tahammülsüz olarak yetişen çocuklar, ne yazık ki gerçek hayatta deneyimledikleri her ilişki sonucunda mutsuz olmaya mahkumdurlar. Çocuklara istedikleri her şeyi sunarak aslında onların elinden arzu etme ve hayal etme haklarını ellerinden alıyoruz. Bu şekilde bakıldığında neden depresyonun bu kadar arttığını bulmak aslında çok da zor değil.

Gerekli ve makul zaman diye bir şey var. Sabretmeyi, beklemeyi, tahammül etmeyi öğreten bu zaman dilimini çocuklara öğretmek çok önemli. Çocuk için bu en önemli zaman diliminin tanımlanmaması, çocuğun doyumsuzluğunu ve doğal olarak mutsuzluğunu artırmaktadır.