Eskiden yazanlar çoktu...
Aileye, arkadaşa,
dosta ve sevgiliye
mektup yazmak...
Gidilen seyahatten
iki satır yazıp kartvizit atmak
ve "Sepet sepet yumurta"
kabilinden de olsa
duyguları şiirselleştirmek
vardı...
Bazen
kağıtlara sığmayan
duygular,
duvarları süslerdi...
Hem de ünlü şairlerin
dizelerinden...
Kimi zaman, "Sorma bana ne kadar seviyorsun diye! O kadar işte! Tavanı kadar sokağın ve dibi kadar cehennemin"
diyen Nazım Hikmet,
kimi zaman da "Hasretinden prangalar eskittim"
diyen Ahmed Arif vardı...
Duvarlar başkaydı...
Hele de tuvalet duvarları...
O platform,
daha çok öfkenin
dışa vurulduğu
alanlardı...
Ama orada da aşıklar gibi
atışmalar vardı...
Bir keresinde adamın biri,
"Yenice" sigarasına zam gelince,
Demirel'e isyan edip
tuvaletin duvarına şöyle yazmıştı:
"Yenice'den düştük tütüne,
Demirel o zamlar girsin senin gözüne"
Büyük bir ihtimalle
Demirelci olan
biri, aynı satırların altında
şöyle cevap vermişti:
"Çalışsaydın düşmezdin,
Yenice'den tütüne,
Demirel vursun senin
o has gözüne"
Toplumun nereye olursa olsun
yazmasından
hoşnut olmayanlar,
önce umumi helaların
duvarlarını
fayanstan
yaptı...
"Yazmasınlar" diye...
Çünkü, "Yazı yazma helaya başın girer belaya"
diye hela duvarlarına
koca koca harflerle
uyarı yapanlar da onlardı...
Ah şu sosyal medya ah!..
Okumayan ve yazmayan
çok ama bir de yazdığı
anlaşılmayan bir
nesil var...
O kısaltmalar bize öğretilmemişti...
Mesela, "mrb" yazmakla
"merhaba" denmiş olunuyor...
Bir de "Slm"ı biliyorum. "Selam" demek!..
Çoğu gencin
günlük yaşamda
40-50 sözcükle
konuştuğunu
söyleyebilirim...
Fazlasına gerek de duymuyorlar
zaten...
Romalılar, Keltleri
dillerinden başladıkları
kültür yozlaşmasıyla
bitirmişlerdi...
Yazık; tehlike çok büyük!..