Tan vaktinden önce uyanmak istiyordu, henüz gün doğmadan önce. Gökyüzünde martılar uçuyorken, yüreği sonbahar da dalda son yaprak gibi direniyordu inadına.

Şimdi kuş olup uçmak vardı, tüm denizleri dağları aşmak özgürce özgürce uçmak istiyorum diye haykırdı sessizce.

Herkesin kendisi dışında olmak istediği bir şey vardı mutlaka, benim de kuş olmak istemem de ne saçmalık olabilir diye mırıldandı karanlığa.

Sokaklar alabildiğinde sessiz ağaçlardaki dalların çıtı bile çıkmıyor köşede duran sokak lambası halinden hoşnut değil bezgin boynunu eğmiş gün ağarmaya başladığında sönüp gidecek.

Biraz ses olsun istedi yalnızlığına yaşam kaynağı olabilecek camının kenarındaki koltuğa geçip uzandı televizyon izlemek iyi gelir diye düşündü.
Üşüdüğünü hissettiğinde annesinden hatıra kalan şalı alıp dizlerine örterken kaç kez annesini bu şalın ısıttığını düşünmeye başladı sanki eski zamanlardan kalan sıcaklığı hissetmek istercesine sımsıkı sarıldı kokusunu içine çekerken bir tel beyaz saç gözüne ilişti. Oysa dizlerim ısınacakken tüm bedenim üşüyor hasretten . içim yangın yeri yanar mı diye sordu kendi kendine içindeki bir ses bu kaçıncı yangının senin elbet söner üzülme dedi.

Bu özgürlük hevesim gidenlere kavuşmak bir bulutun gölgesinde bulma isteği dedi belki de.
Sabah olmak üzere kuş olup uçamadım kanatlarım yok dedi her biri toprağa gömülürken annem ve babam da melek olup uçsunlar gökyüzünde. Kuyruğu upuzun bir uçurtma yaptım bahar geldiğinde uçurduğumda görsünler büyüdüm artık puf çiçeğini üflemiyorum gökyüzüne.

Kadın sıkı sıkı sarıldığı şalıyla uykuya daldığında bir beyaz tüy uçup kondu yastığına.