Bizim gençliğimizde Samsun çok da zor bir şehir değildi. Suç oranı düşük, gelir seviyesi ortalamanın biraz üzerinde, nüfus dağılımı dengeli, eğitim seviyesi özellikle kent merkezinde oldukça yüksek bir şehirdik. Belki büyük AVM'ler yoktu ama sosyal hayat hareketliydi. Samsunspor, Türkiye liginin önde gelen takımlarından biriydi.

Lakin teknik altyapı konusunda, pek iyi durumda değildik. Su problemi çok geç çözülmüştü. Kent içinde 100. Yıl Bulvarı'nı saymazsak kapasiteli hiçbir yol yoktu. İlçeler arasındaki yollar yetersizdi. Köy yolları ise vahim haldeydi.

Şehirlerarası ulaşım konusunda ise nispeten iyi sayılırdık. Standart sorunları olsa da kara - deniz - hava ve demiryolu bağlantılarımız Anadolu'nun birçok kentinden iyi durumdaydı.

Aradan geçen yıllar içinde dünyadaki teknolojik gelişmeler ve ülkemizdeki kalkınma hamleleri kısmen Samsun'a yansıdı. Yeni kentsel alanlar, caddeler, AVM'ler, hastaneler, okullar açıldı. Ulaşım olanakları arttı, doğalgaz, internet gibi yeni çağın altyapı hizmetleri kente geldi.

Buna karşın aradan geçen yıllarda, kentin sorunlarını azaltmak bir yana logaritmik artışlar gösterdi. Şehir merkezinde anormal nüfus artışları yaşanırken; ilçeler tenhalaştı. Tarım bir geçim kaynağı olmaktan çıkarken; yerini doldurabilecek sanayi ya da turizm gibi sektörler, güdük kaldı. Kentin ekonomisini ayakta tutan inşaat ve hizmet sektörleri, istikrarlı değildi. Haliyle işsizlik arttı. Bu da sosyal yaralara yol açtı. Asayiş olayları, uyuşturucu bağımlılığı, kadına şiddet adeta patladı. Samsun, ulusal basının olumsuz haberlere yer verilen üçüncü sayfalarının müdavimi haline geldi.

Öte yandan kentin sosyal yaşamı da eski tadından uzaklaştı. Bir zamanların sporcu ve sanatçı tarlası olan Samsun kısırlaştı. Yapılan onca spor tesisine ve sanat merkezlerine karşın ulusal çapta yetenekler artık çıkmaz oldu. Nadiren yetişen sporcu ya da sanatçılar ise hak ettiği değeri bulamadı, onları ulusal arenaya taşıma kanalları kapalı kaldı.

Bir zamanların ulusal markası Samsunspor'un durumu herkesçe malum... Eğitimde ülkemizin önde gelen illerinden birisi değiliz. Sağlık sektöründe ise bir ara tesisleşme anlamında büyük atak yapılsa da istenen düzeyde olduğumuz tartışmalı... Turizm konusunda da önemli yatırımlar yapıldığı halde, belki de sektörün ülke genelinde artan sorunları nedeniyle, arzu edilen hedeflere ulaşılamamış gibi görünüyor.

Bütün bu sorunlar süregelirken son dönemde, kentin mühendislik ve ulaşım hizmetleriyle ilgili bariz sorunlar kendisini göstermeye başladı...

Şehirlerarası demiryolu hattı, rehabilitasyon işleri kapsamında birkaç yıllığına kapatılırken aynı sırada kentin havalimanı da pistte yaşanan bir sorunun giderilmesi için birkaç aylığına kapatılması mecburiyeti ortaya çıktı.

Belki iki farklı kurumun sorumluluğunda olabilir; ama bir kentin hem demiryolu hem de havalimanı aynı anda kapatılır mı? Bunun bir koordinasyonunun olması gerekmez mi?

Bir başka örnek, yürütülmekte olan bir inşaat çalışması sırasında yapılan bir hata neticesi kentin iki gün süre ile kış ortasında doğalgazının kesilmesi ile karşımıza çıktı. "Kazadır, olur." diyenler çıkacaktır. Aynı doğalgaz şebekesinin bir - iki ay evvel de benzeri bir kazaya uğramasına ne demeli peki?

Yine geçtiğimiz haftalarda kar yağışı sebebiyle yaşanan sorunlar da bu tabloya eklenebilir.

Yanlış anlaşılmasın... Bu satırları yazarken kimseyi hedef almak gibi bir derdim yok. Her zaman olduğu gibi yapıcı olmaya çalışıyorum.

Lakin arka arkaya listelediğimiz bu sorunlar, Samsunumuzun meselelerinin nitelik ve nicelik değiştirdiğini kanıtlıyor.

Bu kent, artık alışılagelmiş emir - komuta zincirleriyle yönetilemeyecek kadar büyüdü. Kenti yöneten üst kademe idareciler de hepimiz gibi etten kemikten yaratılmış kimseler. Hiç uyumadan yirmi dört saat işlerinin başında çalışsalar, hatta insanüstü yeteneklere haiz olsalar bile boyutları büyüyen ve şekil değiştiren meselelerin detaylarına bizzat yetişmeleri mümkün değil...

Yapılan yüz milyonlarca liralık spor, ulaşım, altyapı, sanat merkezi, hastane ve eğitim kuruluşu yatırımlarına rağmen bu sorunların çıkması, üst düzey yöneticilerden ziyade ara kademelerdeki liyakat sorunlarını akla getiriyor.

Samsun'u idare etmekle mükellef olanların teknik gereklilikler ortaya çıktığında uygun bir üslupla "hayır" demesini bilen, mesleklerinde iyi yetişmiş, dünyayı tanıyan, vizyon sahibi kadrolara ön açmaları lazım...

Bu kimseler, farklı siyasi görüşlere ve yaşam tarzlarına sahip olsalar bile...

KAFASI KARIŞIKLAR İÇİN...

BİR: İslam milleti yoktur, İslam ümmeti vardır.

İKİ: Türk milleti, büyük ekseriyetle İslam ümmetinin sosyokültürel olarak bir parçasıdır. Türk milliyetçiliği ise tarihi bir gerçek olarak İslamiyetin koruyucu kalkanıdır.

ÜÇ: Türk kavramı, dar manada bir etnisiteyi ifade etse de geniş manada tarihin ve coğrafyanın imbiğinden süzülmüş zengin bir medeniyetin adıdır. Bu nedenle kendini bu medeniyetin bir parçası kabul eden herkes, kültürel manada Türk'tür.

DÖRT: Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes, anayasal olarak Türktür. Anayasal Türklük ile kültürel Türklük, aynı anlama gelmese de birbirine rakip değildir.

BEŞ: Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu'nun sosyokültürel ve tarihi açıdan mirasçısıdır. Selçuklu Devleti - Osmanlı İmparatorluğu - Türkiye Cumhuriyeti aynı medeniyetin birbirinin devamı olarak kurdukları üç devlettir. Bir zincirin halkaları gibidir.

ALTI: İslamiyetle Türk milliyetçiliğini, Müslümanlar ile Türk milletini, anayasal Türklük ile kültürel Türklüğü, Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı İmparatorluğu'nu birbirinin rakibi ya da düşmanı görenler, ya cahildir ya kötü niyetlidir veyahut beyinleri yıkanmıştır.