Üzerinde yaşadığımız toprakların en eski iki uygarlığı Sümerler ve Hititlerin bile aslında bu coğrafyanın yerlisi olmadıklarını pek azımız bilir...

6000 sene önce Mezopotamya ve Anadolu'nun doğusuna bugünkü Aral Denizi civarından göç eden Sümer uygarlığı ve 4000 sene önce bizim coğrafyamıza Kafkasya'nın kuzeyinden inen Hititlerin ortak yönü; aslında yerlisi olmadıkları halde, dünya tarihine "Anadolu'nun en eski medeniyetleri" olarak geçmeleridir.

3200 sene önce bu topraklara hakim olan Frigyalılar, Balkanlar'dan, 2600 sene önce dünyada ilk defa para kullanan uygarlık olan Lidyalılar İran'dan, Kimmerler, Asya'dan Anadolu'ya göç etmiştir.

Ortaçağda Anadolu'ya hakim olan Bizanslılar ise buraların yerlisi olmayan Roma ve Helen kültürü üzerine yükselmiştir.

  1. yüzyıldan itibaren Anadolu'yu yurt edinen Türkler de üç asrı aşkın bir süre içinde dalgalar halinde Orta Asya'dan gelip bu topraklara yerleşmiştir. Detay vermek gerekirse, Selçukluyu kuran Alparslan'ın ataları Kınık boyundan, Osmanlı'yı kuran Osman Gazi'nin ataları Kayı Boyundan olup diğer Oğuz boyları gibi Türkistan'dan Anadolu'ya göçmüşlerdir.

Daha yakın döneme göz attığımızda ise, 18. yüzyılın sonlarından itibaren Anadolu'ya Kırım Tatarlarının göç ettiklerini görürüz. Tarih kitapları 19. yüzyılın ortalarında Kafkasya'dan Çerkezler ve diğer Müslüman toplulukların Anadolu coğrafyasına yayıldıklarını yazar. Yine 1800'lerin ilk çeyreğinden itibaren başlayıp günümüzde hala devam eden Balkanlar'dan Anadolu'ya dalgalar halinde göç gerçeğiyle karşılaşıyoruz.

Bugün ülkemizde on milyonlarca insanımızın aile tarihinde Romanya'dan, Bulgaristan'dan, Bosna'dan, Sırbistan'dan, Karadağ'dan, Hırvatistan'dan, Makedonya'dan, Kosova'dan, Yunanistan'dan ve Arnavutluk'tan Türkiye'ye göç gerçeği vardır.

Balkan göçmenlerinden birisi, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, bu topraklarda İstiklal Savaşı'nın kahramanı ve yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu oldu.

Balkanlar'dan gelenlerin içinde ana dili Türkçe olanların yanı sıra Arnavutça, Pomakça, Rumca, Slavca, Boşnakça olanlar da vardı. Lakin hiçbiri bu topraklarda yabancılık çekmedi.

Bilindik bir hikayedir. Türkiye'ye göç eden bir Boşnak kadına komşuları, ısrarla "Sen Rum musun, sen Bulgar mısın?" diye sorup durunca o da dayanamayıp cevabı yapıştırır: "Ben buraya Türk olmaya geldim, sana ne benim ne olduğumdan?"

Hakikaten de Balkan göçmenleri, Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene" sözünün ilham kaynağı olan insanlardır.

İstiklal Marşı'nın şairi Mehmet Akif, Arnavut kökenli bir Türktür. Nazım Hikmet, Yahya Kemal de tıpkı onun gibi Balkan kökenli şairlerimizdendir. Bestekar Yusuf Nalkesen, müzisyen Sezen Aksu, Candan Erçetin, Şebnem Ferah, Barış Manço, Ahmet Özhan, Yeşim Salkım gibi müzik dünyasında birçok Balkan Türkü bulunur.

Sinema sanatçıları arasında Emel Sayın, Hulusi Kentmen, İsmail Hacıoğlu, Fikret Kuşkan, Hülya Koçyiğit, Ömer Kavur gibi çok sayıda Balkan kökenli insanımız vardır.

Futbol dünyasından Metin Oktay, Arda Turan, Saffet Sancaklı, Hakkı Yeten, Emre Belezoğlu gibi yüzlerce önemli isim sayılabilir.

Halterci Naim Süleymanoğlu ve Halil Mutlu, güreşçi Ahmet Kaya, Zekeriya Güçlü, basketbolcu Mirsad Türkcan, Hidayet Türkoğlu, Hüseyin Beşok spor dünyasında tanınmış başka Balkanlı isimlerdir.

Ünlü bilim adamları Cahit Arif, Oktay Sinanoğlu; tanınmış gazeteciler Ertuğrul Özkök, Zekeriya Sertel, Sedat Simavi, Cüneyt Ülsever Rumeli kimliklidir.

Siyaset dünyasında da Tansu Çiller, Ahmet Necdet Sezer, Lütfullah Kayalar, İsmet İnönü, Ahmet Priştina gibi suyun öte yanından birçok eski isim sayılabilir. Günümüzde ise ismini çok duyduğumuz Meral Akşener, Hakan Çavuşoğlu, Ahmet Demircan, Melih Gökçek gibi siyaset insanlarının Rumeli göçmeni olduğu biliniyor.

Uzun lafın kısası, Balkanlar'dan gelen insanlarımız, Türk kimliğine ve medeniyetine büyük katkılar sağladılar ve sağlamaya devam ediyorlar.

Binlerce senedir göçlerle yoğrulan ve yorulan Anadolu tarihinde yeni bir merhaleyi ne yazık ki son yıllarda Irak ve Suriye'den yaşanan mülteci dalgasıyla yaşıyoruz.

Ülkelerindeki iç savaştan kaçan milyonlarca mülteci içinde bir bölümü Kerkük, Halep, Bayırbucak gibi Türkmen bölgelerinden göçe zorlanan kimseler. Ancak çok büyük bölümü ana dil ve kültür bakımından Türk milleti ile entegre olması zor insanlardan oluşuyor.

Türkiye'de meseleye biraz ideolojik gözlüklerle bakan çevreler, Ortadoğulu mültecileri Balkan göçmenleriyle aynı görme yanlışına düşüyor.

Balkanlar'da beş yüz asırlık bir denge vardır: Türk = Osmanlı = Müslüman

Bu denge, Arnavut, Boşnak, Pomak, Roman ve diğer etnik kökenlerden Müslümanlarla Yörük Türkmen kökenlileri aynı potada buluşturmuştur.

Onun içindir ki Rus işgali ve Balkan savaşı yıllarında tüm Balkan Müslümanları Türkiye'yi ana vatan kabul ederek gelmiştir.

Oysa Ortadoğu'da Türk = Osmanlı = Müslüman dengesi yoktur. Araplar Osmanlı'ya ve halifeye başkaldırmış, İngiliz – Fransız işgaline karşı Türklerin yanında durmamıştır.

Elbette Ortadoğulu mültecileri bir din kardeşliği ve insanlık görevi olarak ülkemizde belli bir süre misafir etmemiz gerekir. Ancak onlara Balkan kökenliler gibi vatandaşlık vermeye kalkmak, büyük bir hata olur.

Yukarıda ifade etmiştim… Türkiye'ye Türk olmak için geldiğini söyleyen Boşnak kadın örneğinin aksine, Ortadoğu'dan gelen Arap mültecilerden hiçbirisi bu topraklara Türk olmak duygusu ve amacıyla gelmemiştir. Onlardan bunu beklemek de haksızlıktır. Zira bu, onların kültürel kodlarına aykırıdır.