Hepimiz Atatürk'ü sevdiğimizi ve 'Atatürkçü' olduğumuzu söyleriz, ama bu hep lafta kalır. Oysa lafla Atatürkçülük olmaz. Onu sevmek, ancak fikirlerini yaşamak ve yaşatmakla olur. Lafla peynir gemisi yürümez. Atatürk yakın dönem tarihimizde dil, kültür ve tarih konuları üzerinde ısrarla duran büyük bir devlet adamıdır. Şu sözler onundur:

**

*Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür. Kültür, zeminle ilgilidir. O zemin, milletin seciyesidir. Millî Kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Türk milleti, ancak varlığını derin ve sağlam kültür sınırlarıyla çizdikten sonradır ki, onun yüksek kapasitesi ve fazileti milletlerarasında tanınır.

*Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur

*Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türkiye Cumhuriyetinin temel direği olarak temin edeceğiz. Her milletin kendine mahsus gelenekleri, kendine mahsus adetleri, kendine göre millî hususiyetleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin taklitçisi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti içinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki acıdır. Bir milletin mutluluk saydığı şey diğer bir millet için felaket olabilir.

*Millete, evvela tarihini, asil bir millete mensup bulunduğunu, bütün medeniyetlerin anası olan ileri bir milletin çocukları olduklarını onlara öğretmeliyiz.

*Büyük devletler kuran ecdadımız büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. Eğer bir millet büyükse kendini tanıdıkça daha büyük olur. Milletimizin dehasının gelişmesi ve bu sayede layık olduğu medeniyet seviyesine ulaşması şüphesiz ki yüksek meslekler erbabını yetiştirmekle ve millî kültürümüzü yükseltmekle mümkündür.

*Millî şuurun ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz.

*Tarih, bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkar edemez.

**

Atatürk'ün bu düşüncelerini hayata geçirmek ve bunları çocuklarımızın zihnine ve gönlüne nakış-nakış işlemek, ancak buna uygun eğitim politikaları uygulamakla mümkün olabilirdi. İtiraf etmeliyiz ki biz çocuklarımızın böyle bir eğitim alarak yetişmelerini sağlayamadık. Onlara olumlu-olumsuz bütün yönleriyle tarihimizi, yüzyılların ötesinden süzüle süzüle gelen millî kültürümüzü, örf ve adetlerimizi, geleneklerimizi, sanat ve edebiyatımızı, dilimizi, dinimizi hiç çarpıtmadan, işimize geldiği gibi yorumlayarak değil en doğru bir şekilde öğretemedik. Geçmişte önemli işler başarmış, büyük medeniyetler kurmuş ecdadımızı iyi tanımalarını ve sevmelerini değil, onları aşağılamalarını, onlardan nefret etmelerini öğrettik. Gönüllerini millî kültürümüzün güzellikleri ile besleyemedik. Yahya Kemal'in ifadesiyle, onlara 'kökü mazide olan ati' olma şuuru kazandıramadık. Eğitim karnemizin bu bakımdan başarılı olduğunu söylemek asla mümkün değildir. Çünkü biz, okullarımızda, dershanelerin duvarlarına İstiklal Marşı'nın ve Gençliğe Hitabenin metinlerini, ortalarına bir de Atatürk'ün resmini astık mı, meseleyi halledeceğimizi, Atatürk'ün fikirlerini anlayan, bilen, uygulayan, kültürlü, tarih bilgisi zengin nesiller yetiştireceğimizi sandık. Bizi, çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz eğitimin kalitesinden, muhtevasından çok, okul binalarının güzelliği, şekli ve görüntüsü ilgilendirdi. Bizim için görsellik ve düzen yerinde ise, eğitim yolunda gidiyor demekti. Uzun meslek hayatımda çeşitli kademelerde idarî görevlerde de bulundum. Zaman zaman Bakanlıktan yetkililer gelirdi ve birlikte sınıfları da gezerdik. 'Filan sınıftaki Atatürk resmi eskimiş, filan sınıftaki İstiklal Marşı'nın çerçevesi eğri duruyor, Gençliğe Hitabenin yazısı da biraz solukça, zor okunuyor.' vb. eleştirilere hep muhatap oldum, ama hiç birisi bana, duvardaki o üçlü kompozisyonun verdiği harika mesajın sınıflarda verilen eğitime yansıyıp yanşamadığını sormadı. Zira onlar için şekil ve görüntü, verilen eğitimin kalitesinden çok daha önemliydi. Duvardaki tablonun görüntü olarak da çok güzel olması gerekirdi elbet, ama asıl üzerinde odaklanmamız gereken husus verilen eğitimin kalitesi olmalıydı. Maalesef, eğitimimizin aksayan taraflarını bu açıdan sorgulayıp gerekli tedbirleri zamanında almakta hep geciktik. Nesillerimiz arasında onları birbirine bağlayan sağlam kültür köprüleri kuramadık. Zihinlerini ve gönüllerini bizi millet yapan ve bir arada tutan tarihî ve kültürel değerlerimizle besleyip zenginleştiremedik. Onlara atalarımızı, Atatürk'ün yukarıya aldığımız sözleriyle gösterdiği hedefler doğrultusunda tanıtamadık. Dolayısıyla onlarda köklü, sağlam ve kuvvetli bir 'millî birlik ruhu' ve bir 'millî şuur' duygusu da geliştiremedik.

Bugün çevremiz Atatürk'ü hiç okuyup anlamamış, ama onun adına bol bol nutuk çeken, rakı içmeyi, millî mûsikîmiz ve türkülerimiz yerine hafif Batı müziği dinlemeyi, sokaklarda köpekle dolaşmayı çağdaşlık ve Atatürkçülük zanneden Batı hayranı ve taklitçisi, sözüm ona aydınlarla dolup taşıyor. Öyle sanıyorum ki, Atatürk dünyaya tekrar gelebilse, ilk önce kendisini istismar eden bu sahte çağdaş aydınlar taifesini topa tutar.