İki cepheli bir varlık olan insan sadece bedenden ibaret değildir. Onun bir ruhî hayatı, manevi dünyası ve bir gönlü de vardır. Cemil Meriç, 'İnsan asıldır, mukaddes olandır. Medeniyetler onun eseridir.' der. İnsanı 'asıl ve mukaddes' yapan, onu öteki canlılardan ayıran ve üstün bir konuma yükselten işte sahip olduğu bu özellikleridir. Değerli düşünce ve gönül adamı rahmetli Fethi Gemuhluoğlu'nun da dediği gibi, insanda elbet bağırsak da, mide de vardır. Ama insanı insan yapan önce gönlüdür, insan gönlünden ibarettir. Dolayısıyla insanın yalnız midesini doyurmak, öteki bedeni ve fiziki ihtiyaçlarını gidermek, onu mutlu etmez. Dünyada açlığı ve susuzluğu giderilince rahata eren tek canlı, hayvandır. İnsan ise, karnı doydukça başka ihtiyaçları, açlıkları, başka arzu ve istekleri ortaya çıkan bir varlıktır. O yüzden insanın midesinden önce ruhunu, kalbini doyurmak gerekir. Ama ne var ki insanın kalbini doyurmak midesini doyurmak kadar kolay değildir. Aç bir insan, arzu ettiği yiyeceklerle dolu mükellef bir sofra bulamasa bile nihayet bir iki dağ meyvesi yer, üstüne de akıp giden dereden bir iki yudum buz gibi soğuk su içerek açlığını giderebilir. Bu kolay ve mümkündür. Ancak insanının psikolojik ve manevi ihtiyaçlarını gidermek, onun ruhunu ve kalbini doyurmak, ona sevmeyi, paylaşmayı, acımayı öğretmek, onun gönlünde hak, hukuk tohumlarını yeşertmek, ona vatan, millet, bayrak sevgisini aşılamak karnını doyurmak kadar kolay değildir. Bu aile içinde çok küçük yaşlarda başlayıp bütün eğitim-öğretim kademeleri boyunca devam eden uzun bir süreci kapsar. Elbet her türlü sanat ve eğitim programlarının bu amaca yönelik hazırlanmış olması da şarttır. Aksi halde çevremizin maddeci, çıkarcı, katı, acımasız insanlarla dolup taşması, o sebeple de huzuru ve mutluluğu mumla arar hale gelmemiz işten bile değildir. Zira Tanpınar'ın da dediği gibi, 'Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.'

Bir insanın sağlam bir kişilik ve karaktere sahip olmasını sağlayan zenginliği, malı-mülkü, unvanı, makamı, kılık kıyafeti, hatta aklı ve zihnî yetenekleri değil, ruhî hayatıdır, gönlüdür, iç dünyasında var olan değerlerdir. İnsan ancak gönlü zengin, erdemli, dürüst, sağlam karakterli olduğu zaman bir değer ve üstünlük kazanır. İnsanı insan yapan her şeyden önce bu değerlerdir. Ancak bu değerler insanın içinde, yüreğinde, gönlünde olduğu için, dış görünüşüne, malına mülküne, makamına, şöhretine, yapıp ettiklerine bakarak insanı tanımak ve onun hakkında bir hüküm vermek oldukça zor bir iştir. Bunun için çok titiz bir dikkat ve uzunca bir gözlem süreci geçirmek gerekir. Mevlana, 'Sakın görünüşe aldanma. Görünüşte herkes insandır, ama gerçek insan hal ehli olandır. Her sedefte inci bulunmaz' der. Öğle güneşinde elinde fenerle sokakta dolaşan Sinoplu Diyojen'e ne yaptığı sorulunca 'insan arıyorum' demesinin ve bir başka düşünürün, 'Ne insanlar gördüm, üstünde elbise yok; ne elbiseler gördüm, içinde insan yok.' diye yakınmasının sebebi budur. İnsan ne kadar zeki veya akıllı olursa olsun, dayanacağı bir başka güce mutlaka ihtiyacı vardır. O güç önce onun sağlam karakteri ve kişiliğidir. İ. Sergenyeviç Turgenyev, 'Kişilik, sayın bayım, en önemlisi budur işte: İnsanın kişiliği bir kaya gibi sağlam olmalıdır; çünkü her şey onun üzerine bina ediliyor.' der.

İnsan ne ise o olmalı, asla olmadığı gibi hareket etmemeli ya da öyle görünmemelidir. Çünkü öyle olmakla öyle görünmek farklı şeylerdir. Söz gelimi, din ahlak demektir, ama dini bilmek ve dindar görünmek ayrı, dini yaşamak ayrı şeylerdir. Ancak yaşarsanız, onun çizdiği ahlakî seviyeye erişebilirsiniz. Gönlü ve düşünce dünyası zengin, özgüven sahibi insanlardan kimseye zarar gelmez. Onlar sözlerine sadık, sağlam karakterli ve güvenilir kimselerdir, dost canlıdırlar, çıkar gözetmezler ve her şeyi Allah rızası için yaparlar. Yalnız oldukları, kimsenin görmediği yerlerde bile dürüst ve doğru davranır, hak ve hukuktan ayrılmazlar. Böyle insanlarımızın çoğalması dileklerimle…