Buna empati denir.

Bir günümüzü ya da bir saatimizi bir engelli gibi yaşamaya çalışmak.

Örneğin, bir günümüzü işitme, ortopedik ya da görme engelli gibi yaşamaya çalışsak ne olur?

Hiçbir şey olmaz.

Sadece bu insanların yaşamlarının ne kadar zor olduğunu anlamış oluruz.

Görme engelli gibi yaşadığımızı düşünelim:

Sabahleyin kalkıyoruz. Gözlerimizi bir bantla kapatıyor ve işlerimizi görmeye başlıyoruz.

İlk defa sabah temizliğimizden işe başlıyoruz.

Lavaboyu ve mutfağı arıyoruz, buluyoruz. İhtiyaçlarımızı görmediğimiz şeylerle karşılıyoruz. Ayakkabılarımızı alıyor ve sokağa çıkıyoruz.

Onca kaldırımlardan ve çukurlardan geçerken yaya ve araç trafiğinden sakınarak trafik lambalarından geçmek zorundayız.

Lambalar sesli sinyal vermezse artık sağlamların insafındasınız.

Bir de lambaların sesli sinyal vermesine rağmen riayet etmeyen vicdansız şoförlerin maktulü ya da katmerli engelli de olabilirsiniz.

Gönüllü engelli empatisti bulamazsak zorunlu olarak belediye başkanlarını aday olarak gösterebiliriz.

Neden mi? Yaptıkları kaldırımlardan ve yollardan engellilerin nasıl yürüdüklerinin testini yapmaları için belediye başkanlarımız pek ala gönüllü de olabilirler.

Böyle bir gönüllülük engellilerin ve ailelerinin huzurundaki bir nutuktan çok daha fazla oy toplayabilir.

Amaç bir oy ise işte fırsat. Aşağı yukarı bir hafta vardır. Ve bu haftayı böyle değerlendirebilirler.

Aynı empatiyi engelli ailesi için de yapabiliriz. Bu amaçla birkaç saatliğine de olsa, bir ailenin yanında kalabiliriz. Bunlardan birini gerçekleştirebilirsek gerek engelliyi ve gerekse engelli ailesini anlayabiliriz. Bu empatiyi bizzat kurmadan engellileri ne bir insan ve ne de bir Müslüman olarak yeterince anlayamayız. Camiaya selam ve sevgilerimle…