Son günlerde Sayın Cumhurbaşkanı sıkça Fırat'ın doğusundaki teröristlere karşı yapılacak operasyondan bahsediyor. Burada ABD'nin açık bir şekilde teşkil ettiği, silahlandırdığı, eğittiği, desteklediği bir PKK ordusu (YPG) var. Türkiye'yi oyalamak için adı SDG (Suriye Demokratik Güçleri) olmuş. Bu ABD için, herkesin bildiği bir gerçeği örtmeye çalışmak değil yarın karşısına çıkacak itirazlara karşı bir bahane.

Rahmetli Âkif çoğumuzun bildiği bir şiirinde şunları söyler:

Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

Geçmişte yapılan hataları burada tekrar zikretmek gereksiz ama bunları asla hatırdan çıkarmamalıyız. Sözde Arap Baharının ve emperyalistlerin Büyük Ortadoğu Projesinin bizi içine soktuğu vahim tablodan ancak akılla, tutarlı ve dengeli bir politika ile çıkabiliriz. Artık mesele hatta alt-mesele odaklı ittifakların kaypak ve oynak zemininde hareket etmek mecburiyetindeyiz.

Büyük resimde ABD, Çin, Rusya, AB, İngiltere gibi aktörlerin küresel egemenlik mücadelesi. Bölgemizde İsrail'in güvenliği ve Arz-ı Mevud hayalleri ile enerji kaynaklarının yanında 'gönül coğrafyamızın stratejik önemi, vazgeçilmezliği var.

Bu coğrafyanın bin yıllık hakimi olan Türk milletinin ve onun yüz yıllık Cumhuriyetinin denklemde kritik rol oynamasını isteyen büyük güç yok. Mümkünse yanında (emrinde demek daha doğru) tutmak, değilse bir şeylerle meşgul etmek bu bakımdan çok önemli.

Bu gerçek. Komplo teorisi falan değil. Ama bu gerçek bizim millet ve devlet olarak, daha geniş planda ise İslam dünyası olarak sorumluluğumuzu ortadan kaldırmıyor. Ekonomide, teknoloji yarışında geç ve geri kalan, dünyanın bilim birikimine yeterli katkıyı yapamayan, kendi savunma sanayiini yeterli düzeye çıkaramayan devletlerin ve milletlerin denklemdeki yeri elbette önemsiz kalacaktır.

Bizi rahat bırakmıyorlar diye şikayet etmeye de hakkımız yok. Elbette bırakmayacaklar. Türk'ün binlerce yıllık tarihi bu mücadelelerle doludur. Anadolu coğrafyasında vaktiyle hüküm sürmüş bir takım devletlerin Anadolu Medeniyetleri Müzesinde ve tarihî-arkeolojik mekanlarda kalıntıları var ama kendileri yok. Bunu asla unutmayalım.

Haçlı seferleriyle başlayan, XIX. Yüzyılda 'göçebe' diye aşağılanarak medeniyetten nasipsiz olduğu yalanıyla karalanan Türkleri, 'geldikleri Orta Asya'ya geri göndermek' için elinden geleni ardına koymayanlar ve onların işbirlikçilerine karşı Türk Milleti bu toprakları kanları ve canları pahasına savunmuştur. Şunu bilelim ki hiçbir süper veya büyük güç –haşa- kadir-i mutlak değildir. Biz kendimize gelip gereğini yaptığımızda her türlü zorluğun üstesinden geliriz.

Bugün de, bizi 'terbiye' etmeye hevesli emperyalist odaklara karşı dik durmak, boyun eğmemek şarttır. Sözde müttefik ABD'ye karşı geçici/konjonktürel müttefik Rusya ile işbirliğimizin sınırlarını da iyi çizmeliyiz. Küresel ekonomide büyük güç haline gelen Çin ile ilişkilerin de ileride bizi sıkıntıya sokacak bir hal almaması için adımları dikkatle atmalıyız. Ağzımıza bir parmak bal çalıp Türk medeniyetinin beşiği Doğu Türkistan'ı Türksüzleştirme-İslamsızlaştırma politikasına göz yummamızı beklemesine müsaade etmemeliyiz.

Suriye'nin kuzeyinin etnik temizliğe tabi tutulmasına en başından seyirci kalmamalıydık. Kendisine tabi olmayan Kürtleri bile bölgeden süren Suriye PKK'sının (PYD) bu eylemleri Birleşmiş Milletler ve insan hakları örgütleri tarafından ispatlanmıştır. IŞİD/DAEŞ'i piyon olarak sahaya süren ABD'nin bu politikasına çok önceden dikkat çekmiş, Suriye PKK'sına Türkiye toprakları üzerinden yardım gönderilmesini eleştirmiştik.

15 Temmuz ihanetinden sonra kararlı bir şekilde bu ihanet ve terör koridoru girişimine karşı yürütülen mücadelede bugün yeni bir aşamaya gelindi. ABD'nin açıkça desteklediği, Rusya'nın da düşman olarak görmeyip hazırladığı anayasa taslağında özerk bölge olarak tanıyacağı işaretini verdiği 'Rojava' projesini muhakkak engellemeliyiz. Bu, Kürtler dahil yörede yaşayan bütün unsurların gelecekte barış içinde yaşaması için şarttır. Aksi halde İsrail'in ve ABD'nin böl-parçala-dövüştür politikasına alet olunması kaçınılmazdır.

Bu bağlamda, yapılacak harekatta, Süleyman Şah Türbesinin Türk toprağı olan yerine geri taşınması, Suriye'deki Türkmen varlığının korunması ve güçlendirilmesi hususları da öncelikli önemi haizdir. Devletimizin, gerek Türkiye'nin güvenliği gerekse Suriye'de barış ve güvenliğin tesisi için Suriye'nin kuzeyindeki bu büyüyen çıbanı temizlemesi zaruridir. Bu gibi hayatî meseleleri iç politika tartışmalarının dışında tutmak herkesin üzerine düşen bir görev ve sorumluluktur.

Allah, Kahraman Mehmetçiğin yar ve yardımcısı olsun.