Efendim, Hicri Takvime göre Muharrem Ayının onu, "aşure günü" olarak kutlanır. Anadolu ve Balkanlar'da bu tarihte Müslümanlar, adına aşure dediğimiz çok sevilen o aşina tatlıyı yapıp konu komşuya dağıtırlar. Başta Kerbela Olayı olmak üzere dinler tarihinde pek çok önemli olayın yaşandığı bu önemli günün seneyi devriyesi bu yıl, 20 Eylül Perşembe gününe denk geliyor.

Buraya kadarki kısmı birçok okuyucum zaten biliyor olsa gerek... Lakin aşure günü ile dilimize "goygoyculuk" diye geçen tabir arasında doğrudan bir ilişki olduğunu pek azımız biliriz.

***

Türk Dil Kurumu sözlüğünde "goygoycu" kelimesinin argoda iki anlamı olduğu yazıyor. Bunlardan birisi "şakşakçı" diğeri ise "boş ve gereksiz yere çok konuşan kimse" demek...

Hangi manada kullanırsanız kullanın, bizim memlekette goygoycu çoktur.

"Üç kuruşluk dünya menfaati için güçlünün önünde eğilip alkış tutan" goygoycu sayısı, son zamanlarda "her konuda fikri olan ve boş laflarla kafa ütüleyen" goygoycuları epey geçti.

***

Goygoycu kelimesinin geçmişi, aslında günümüzde kullanılan argo manasından çok daha farklıymış: Eskiden Muharrem ayının ilk günlerinde, İstanbul'da arzı endam eden bir tür seyyah derviş topluluktan geliyor, bu kelimenin aslı!

Çoğunlukla Şehzadebaşı semtindeki eski tekke ve zaviyeleri mesken tutan bu dervişler, uzun ve dağınık saç sakalları, hırpani giyim kuşamlarıyla ile ürkütücü insanlarmış. Bazısı, kör ya da topal olur, bu da onların görünüşlerini daha da korkunç yaparmış. Sabahları beşer altışar kişilik guruplara ayrılır, birbirlerini omuz hizasında tutarak tek sıra sokaklarda dolaşırlarmış. Sonra ellerindeki tasları çıkartır, birbirine vurarak aralarındaki eydircinin gülbang (Allah Allah) çekmesiyle nidaya başlarlarmış.

Tuhaf görünüşlü bu adamlar, ilahiye benzer bir takım dizeler okurlarmış:

Kerbela'nın yazıları / Şehit olmuş gazileri...

Fatma ana kuzuları / Hasan'la Hüseyinmiş...

Ya hoy, goy goy canım!

Biz bakmayız sağa sola / Yerde insan gökte melek...

Karpuz çıkar bazen kelek / Ya hoy, goy goy canım!

Beni bir dağda buldular / kolum kanadım kırdılar...

Anın için ağlar inlerim. / Ya hoy, goy goy canım!

Biz Rumeli abdalıyız / Anadol'a göç ettik...

Ar-u vakarı kaldırdık, kendimizi hiç ettik...

Ya hoy, goy canım. / Goy, goy canım goy!

***

İstanbul Türkçesi'ne uzak bir şive ve anlaşılmayı zorlaştıran bir musikiyle okunan bu garip dizelerden şehirli takımının aklında kalan sadece nakaratlarmış:

"Goy, goy canım goy!" diye kendi ilahilerini okuyan bu tipler, halka halinde dönerek yaptıkları raksların ardından kapıları çalar, ellerindeki çanakları uzatırlar, kendilerinden geçmiş bir halde "goy, goy canım..." diye mırıldanırlarmış.

Anlayacağınız, "çanağa bir şeyler koy" diyorlarmış.

Ev sakinleri de hırpani görünüşlü dervişler bir an evvel ayak altından uzaklaşsın diye, ellerinde ne varsa çanaklara doldurup onları gönderirlermiş.

Akşamları topladıkları nevalelerle Şehzadebaşı'na dönerler, yaktıkları bir ateşte kendi usullerince karıştırdıkları yiyeceklerle aşure yaparlar, hem kendileri yer, hem de gelen geçene dağıtırlarmış.

İstanbul halkı, Muharrem ayında ortaya çıkan, kendilerini "Ne Alevi, ne Sünni / Hariciyiz biz, harici" diye tarif eden bu dervişlere akıllarında kalan kelimelerle "goygoycu" adını takmışlar.

İhtimal ki Sarı Saltık'ın öğretisini takip eden Kalenderilerden olan bu garip dervişler, ikinci meşrutiyet sonrası 1909'da "sokakta ilahi okuyarak dilenmenin yasaklanması" üzerine görünmez olmuşlar. Arkasından Balkan Savaşları, göçler ve belki de cumhuriyet sonrası tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla tamamen ortadan kalkmışlar.

Günümüze de onlardan geriye "goygoycu" lafı kalmış.

***

Dedik ya günümüz goygoycularının bir bölümü, her konuda fikri olan, boş ve çok konuşmaya bayılanlardan oluşuyor.

Bunlar her şeyden anlar. Doktora doktorluk, mühendise mühendislik, müteahhide müteahhitlik öğretirler. Dünyanın en iyi futbol takımı başkanları, teknik direktörleri, yorumcuları onlardan çıkar. Kentin trafik problemini şıp diye çözerler. Lafa "Ben onun yerinde olsaydım" diye başlamayı çok severler. Belediye başkanından, okul müdüründen, apartman yöneticisinden şikayet ederler. Sonra da etrafından takdir görmeyi beklerler.

İtiraf etmek gerekirse, bu türden goygoyculuk hastalığına biz köşe yazarları bazen yakalanırız!

***

Siz bizim gibi goygoycuları öpün de başınıza koyun. Zira kafa ütülemelerini saymazsak bunların kendilerinden başka kimseye pek zararı olmaz.

***

Günümüzde, asıl tehlikeli goygoycular, elinde taslarla ilahi söyleyen dervişlerden farklı olarak şakşakçılık yapan ve böylelikle keselerini doldurmaya çalışanlardan çıkıyor. Gücü elinde tutan kişilere hak etmedikleri övgüleri dizen post modern goygoycular, lisanı üslupla "Alkışladık seni avuçlarımız patlayınca / Goy, goy Canım goy..." diye yan ceplerindeki boş cüzdanları gösteriyor.

Şakşak sesi olmadan yaşayamaz hale gelenler de bunlara pek meylediyor. Onların bu hallerinden cesaret bulan goygoycular da iyice azıyor. Başlıyor, aynı türküyü söylemeye: "Goy canım, goy... Suyundan da goy... He mi?"