Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün 2019'u, FETÖ travmasının atlatılacağı yıl olarak ifade etmesiyle ilgili de konuşan Gürbüz, 'Başta yurtdışındaki elebaşı olmak üzere bu yapının beyin takımı ve işi devlete karşı silahlı kalkışmaya kadar vardıranlarla ilgili hukuken yapılması gereken her şey yapılmalı. Ama bu yapının bir hıyanet şebekesi olduğunun bilincinde olmayan vatandaşlar da diğerlerinden ayırt edilebilmeli. Travma bu şekilde daha çabuk atlatılacaktır' ifadelerini kullandı.

Samsun'da, geçtiğimiz günlerde bir kadının boşanmak üzere olduğu eşi tarafından öldürülmesiyle kadına yönelik şiddet konusu bir kez daha gündeme geldi. Sizce bunun önüne neden geçilemiyor. Kanun, caydırıcılık vazifesini yerine getiremiyor mu? Baronun konuya dair çalışmaları neler?

Kerami GÜRBÜZ: Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri maalesef hız kesmiyor. Her geçen gün yeni bir haberle sarsılıyoruz. Olay kendi şehrimizde olunca acımız katmerleniyor. Bu konuyu hala konuşuyor olmamızın sebeplerinden biri, bu tür hassasiyetlerimizi senenin belli günlerinde ön plana çıkartıp diğer günlerde farkında değilmişiz gibi davranmamız. Kadın cinayetlerinde ve kadına yönelik şiddette en önemli unsur; erkeğin şiddette ya da cinayete reva gördüğü kadını, özür dileyerek ifade etmek istiyorum, kendi malı gibi görmesidir. Bunun sebebi de küçüklüğünden bu yana aldığı eğitim, bilinçaltına empoze edilen bir kısım düşünceler. Birbirimizin insanlığını ön plana çıkartmak yerine bir kısım insanların 'erkekliğini' ön plana çıkartmaya çalışıyoruz. Bu erkeklik, kişinin eşine uyguladığı şiddettin derecesine göre ölçülür duruma geldi. Bu tür eylemlerde bulunanlara sadece hukuksal açıdan adaletin vereceği cezalar dışında toplumsal da bir duruş sergilenmediği müddetçe, çocuklarımıza 'insan' olma ile ilgili değerleri yüklemediğimiz müddetçe, geçen Pazar yaşadığımız olay ve benzerleriyle karşılaşmaya devam edeceğiz demektir. Bu mesele sadece adli olarak halledilecek bir mesele değildir.

Yargı Reformu Stratejisi Belgesine dair bazı detaylar geçtiğimiz günlerde paylaşıldı. Bu belgede 2019'un, yargının arınıp yeniden inşa edileceği ve FETÖ travmasını atlatacağı yıl olacağı ifade edildi. Peki, FETÖ travması Samsun'da atlatıldı mı?

Kerami GÜRBÜZ: Bu travmanın 2019'da atlatılacağı ifade edildi. Ancak buna yönelik ne gibi çalışmalar yapılacağı hususunda açıkçası bilgi sahibi değilim. 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan alçakça kalkışmadan hemen sonra ifade etmeye çalıştığımız bir husus vardı. Bütün olaylarda olduğu gibi masumiyet karinesini en üst düzeyde tutmak gerektiğini belirtmiştim. Bu yapılanmanın içinde gerçekten bir örgüt yapısı olduğu bilinciyle yer alanlarla, bu yapıyı bir sivil toplum yapılanması zannedenleri de yargısal olarak net bir şekilde ayırt etmek gerektiğini de söylemiştim. Bugün de aynı yerdeyim. Bakanlığımızın da 2019 yılında aynı hassasiyetle gerekli girişimlerde bulunacağını düşünüyorum.

Bu zamana kadar bu hassasiyet söz konusu oldu mu peki?

Kerami GÜRBÜZ: İlk günlerde, tüm Türkiye'de bir şok durumu, travma söz konusuydu. Sonraki günlerde peyderpey sakinleşme oldu. İlk zamanki yaklaşım ile bugünkü yaklaşım arasında bir farklılık var. Bu farklılığın oluşmasında istinaf mahkemelerinin vermiş olduğu kararların ve oluşturduğu içtihatların muhakkak etkisi oldu. Mesleğinden ihraç edilmiş ama hakkında hiç dava açılmamış, hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ve bu kararlar bu haliyle kesinleşmiş ya da yargılama sonucunda beraat kararı kesinleşmiş yüzlerce vatandaş var. Bu kararlar artık hukuki sonuçlarını doğurmalıdır. Herkes, suçluluğu mahkeme tarafından kanıtlanana kadar suçsuz olduğuna göre, bu tür insanların mağduriyetleri söz konusu ise bunun giderilmesiyle alakalı da devletimizin çözümler geliştirmesi gerekiyor. Başta yurtdışındaki elebaşı olmak üzere bu yapının beyin takımı, beyin takımının eylemlerini uygulamaya geçiren ve işi devlete karşı silahlı kalkışmaya kadar vardıranlarla ilgili hukuken yapılması gereken her şey yapılmalı, bunlardan hukuk çerçevesinde hesap sorulmalı. Ama bu yapının böylesi boyutlarda bir hıyanet şebekesi olduğunun bilincinde olmayan vatandaşlar da diğerlerinden ayırt edilebilmeli. Travma bu şekilde daha çabuk atlatılacaktır.

Hukuk eğitimi ile ilgili bir dizi yenilikten söz ediliyor. Örneğin hukuk fakültelerinin beş yıla çıkartılması, hakim ve savcı adaylığı için yapılan yazılı sınavında 70 puan barajının yeniden getirilmesi ve avukatlık sınavı yeniden gündemde bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kerami GÜRBÜZ: Öncelikle şunu belirtmek isterim ki avukatlık mesleğinde hormonlu bir büyüme söz konusu. Bu nicelik olarak bir büyüme ama ne kadar yetkin hukukçu yetiştirebiliyoruz bu tartışılır. Bu yıl ülkemizde 82 hukuk fakültesi öğrenci kabul etti. Ama bütün hukuk fakültelerindeki toplam doçent ve profesör sayısını kürsü ayrımı yapmaksızın bu fakültelere dağıttığımızda fakülte başına 2.49 doçent, 5 profesör düşüyor. Bu öğretim elemanı alt yapınızla sağlıklı bir hukuk eğitimi vermeniz mümkün değil. Hukuk fakültelerine her sene haddinden fazla kontenjan açılıyor. Bir diğer husus hukuk fakültelerinin 5 yıla çıkartılması. Bununla alakalı daha önce birkaç kez YÖK'e başvurumuz olmuştu. Bu ilave yılın hazırlık sınıfı olması gerektiğini düşünüyoruz. Sorunuzda belirttiğini avukatlık sınavı konusuna gelince bizim, hukuk fakültesi bittiğinde bir devlet hukuk sınavı yapılması gerektiği yönünde önerimiz vardı. Bu öneri de hayata geçecek. Bu tür konuların dile getiriliyor olması çok önemli. Bundan sonrasının daha kolay olacağını düşünüyorum. Bu işleyişte çok büyük emekleri olduğunu düşündüğüm Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'e, Adalet Bakanlığı bürokratlarına, Türkiye Barolar Birliği yönetimine ve bütün barolarımıza çok teşekkür ediyorum.

Tüketici davaları, kentsel dönüşüm uyuşmazlıkları, ticari davalar, icra takipleri, fikri ve mülkiyet ile aile hukuku uyuşmazlıklarında da arabuluculuğun dava şartı haline getirilmesi konuşuluyor. Arabuluculuk ile ilgili nasıl bir tablo var?

Kerami GÜRBÜZ: Bildiğiniz gibi arabuluculuk 2013 yılından beri Türkiye'nin gündeminde. Arabuluculuğu tek başına değerlendirmemek gerekiyor. Yanında tahkim, uzlaştırmacılık var. Ülkemizdeki uyuşmazlıkların tamamına yakını kaynağında çözümlenemiyor ve yargıya intikal ediyor. Bu nedenle arabuluculuğa ihtiyaç var. Ayrıca arabuluculuk, toplumsal barışa katkısı açısından da çok önemli. Ancak bizim bu konuda bazı kırmızıçizgilerimiz var birincisi: alternatif uyuşmazlıklar hukukçular eliyle çözülmeli. Yani bugünkü sistem aynı şekilde devam etmeli. İkincisi: İster arabuluculukta, ister uzlaşmada ya da tahkim de olsun taraflar kendilerini bir vekil aracılığıyla temsil ettirmek istiyorsa bu vekil mutlaka avukat olmalı. Ayrıca arabuluculuğa dahil edilecek konuların kapsamı genişletilirken bu genişlemenin avukatlık mesleğine zarar verip vermeyeceğiyle alakalı da meslek örgütleriyle değerlendirme yapılmalı.

Arabuluculuğun dava şartı haline getirilmesi gerektiği konuşulan konular (tüketici davaları, kentsel dönüşüm uyuşmazlıkları, ticari davalar, icra takipleri, fikri ve mülkiyet ile aile hukuku uyuşmazlıkları) avukatlık mesleğine zarar verir mi?

Kerami GÜRBÜZ: Normal şartlarda ticari bir dava söz konusu olduğunda bu davanın tamamına yakınının avukatlar tarafından takip edilmesi gerekirken, arabulucuya gidildiği taktirde gerekli önlemler alınmazsa, tarafların vekili konumundaki herhangi bir vatandaş da avukatın ifa ettiği işleri yapmaya kalkışa bilir. Bu, hem tarafların hukuki anlamda zarara uğramasına sebep verir hem de avukatlığın iş sahasını daralta bilir.

İdare mahkemelerine atanacak hakimlerin hukuk fakültesi mezunu değil de herhangi bir 4 yıllık fakülte mezunu olmasını yeterli kılan düzenleme hakkında neler söyleyeceksiniz?

Kerami GÜRBÜZ: Bu kabul edebileceğimiz bir düzenleme değil. Adı üzerinde mahkeme, hakimlerin hukuki alt yapıya sahip kişilerden seçilmesi gerekiyor. Kaldı ki hukuk fakültesi mezunu hakim ve savcıların dahil mesleklerini ifa ederken sıkıntı yaşadıkları bir dönemde, varsayalım ki bir zootekni bölümü mezununu idari yargıda hakimlik yapıyor. Bu durumun kaotik bir ortama sebebiyet vereceğini düşünüyorum. Bu düzenlemeden bir an önce vazgeçilmeli.

Çok teşekkür ederiz.

Röportaj: Burcu DÜZGÜN ÇOBAN

Fotoğraf: Pirsu DÜZGÜN