Siyaset, insanlık tarihi kadar eski. Günümüzde ise onun olmadığı alan, onun konuşulmadığı bir gün yok adeta. Siyasetle bu kadar içli dışlıyken, Türkiye'nin bu konuda öne çıkan isimleri de var elbette. 'Siyaset ve haklar, siyaset ve toplum; toplum için siyaset ya da siyaset için toplum' dilimize pelesenk olmuş konuların da arasındadır.

Bugün röportajımızda siyasete akademik bir pencereden bakalım istedik. Samsun'da bu pencereden bakılabilecek çok az akademisyen var ama ÖMÜ İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Öğretim görevlisi Cüneyt Mumcu'nun bulunması da bizim için ayrı bir şans.

Sayın Mumcu'ya siyaset üzerine sorular sorduk, o da tüm içtenliğiyle akademik pencereden yaptığı bakışla bunları cevaplandırdı.

DÜZGÜN: Siyaset nedir? Bu kavramdan ne anlamalıyız?

MUMCU: Siyaset kavramının ne olduğuna baktığımızda bir ikilem karşımıza çıkıyor. Birincisi halk ve anlıyor siyasetten ve ikincisi siyasetçi ne anlıyor siyasetten. Aslında siyasetçilerin siyasetten ne anladığını halkın ne anladığıyla birleştirerek söyleyebiliriz esas bizler yani siyaset bilimciler ne anlıyor yani olması gereken ne buna bakmamız lazım.

DÜZGÜN: Bizden buradan başlayalım dilerseniz siyaset bilimcilere göre nedir siyasetin tanımı?

MUMCU: Aslında siyaset çok geniş kapsamlı bir ifade yani sadece devlet yönetimi değil, bir şirketin yönetiminde hatta bir ailenin yönetiminde bile ortaya çıkabilecek sorunları nasıl ortadan kaldırırız. Hangi yol ve yöntemleri kullanarak sorunun üzerinden geliriz düşüncesini ifade eden yol, yöntem, metot kavramı olarak ifade edebiliriz. Ancak biz siyaset denince genellikle devletin siyaseti olarak düşünüyoruz.

DÜZGÜN: Sanırım bu noktada aklımıza partiler geliyor

MUMCU: Evet, kesinlikle aklımıza partiler ve devleti nasıl yönetebilirim, problemlere nasıl çözüm bulunur anlayışı geliyor. Halkında genellikle düşüncesi bu yönde oluyor. Bizim anladığımız şekilde geniş kapsamlı değerlendirilmiyor.

DÜZGÜN: Türk halkı siyaset dendiğinde ne düşünüyor?

MUMCU: Genellikle, gündelik ihtiyaçlarımız nasıl ortadan kaldırılır. Sosyal problemlerimiz nasıl ortadan kaldırılır. Biz daha iyi daha güzel günlere nasıl ulaşırız kavramlarını düşünen bir fikir birliği var Türk halkının zihninde. Ama siyaset daha uzun vadeli düşünülmesi gereken bir sanat böyle düşünüyorum.

DÜZGÜN: Siyaset bir sanattır diyebilir miyiz yani?

MUMCU: Bilim diyenlerde var sanat diyenlerde var. Bence ikisi birden hem sanat hem siyaset

DÜZGÜN: Türk halkının siyaset tanımını yaptınız. Bu noktada Türk halkı siyasetçilerden ne bekliyor sizce?

MUMCU: Bu soru ancak geçmişe dönerek yanıtlanabilir. Önce geçmişi anlamamız gerekiyor. Geride bıraktığımız zamanda Türk halkı siyaseti biliyor muydu? Önce onu bilmemiz gerekiyor. Yani her devlet kendisinden önceki bir devletin ve her toplum kendisinden önceki toplumun mirasçısıdır. Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlı imparatorluğunun mirasçısı Türkiye toplumu da 'Osmanlı'nın mirasçısı dolayısıyla bu mirasçılık pozisyonunda bakıldığı zaman Osmanlı yapısı içerisinde öyle çok fazla bir halkın siyasetle ilgili ilgisi bilgisi isteği tartışması yoktur. Genellikle tek adamlı yani monarşi yapılarda kralın ya da padişahın olduğu yerlerde devletin yönetilmesiyle ilgili yöntemler sarayın çevresinde hatta sarayın içerisinde çözülür. O yüzden de halkın politikayla ilgili çok bir düşüncesi olmamıştır.

DÜZGÜN: Halk müdahil olmak istemiyordu diyebilir miyiz?

MUMCU: Bunun yanı sıra halkın böyle bir bilgisi de yoktu. Bu Osmanlı devlet yönetiminin ortaya koyduğu bir yapı bilinçli oluşturulmuş. Sistemin şekli böyle oluşturmuş. Buradan hareketle bakarsak halkın siyasal politikalardan haberdar olması zaten mümkün değil ayrıca bugünkü anlamda bilgiye ulaşmakta çok mümkün değil. Dolayısıyla var olan gelişmeleri takip edelim de padişahtan bunu isteyelim siyaset buna göre dizayn edilsin gibi bir anlayış yok.

DÜZGÜN: Peki, hep böyle mi devam etti?

Son dönemde İstanbul'da genç Osmanlılar diye bilinen bir grubun ortaya koyduğu bir anlayış var. Bu Anlayış bizde artık padişahın karşısında bir güç olmalıyız padişah bizimde beklentilerimizi karşılamalı diyor. Fakat buradan hareket edecek olursak bu genç Osmanlılar ve onların sonrasında gelişen ittihat terakki yapısı var. İttihat terakki genellikle toplumun seçkinlerinden oluşan bir gruptur. Halkın yine işin içinde olmadığı tamamen bambaşka bir yapı var. Bugünü anlamak için oraya bakmak lazım.

DÜZGÜN: Bu gruplar halkı istediklerini ortaya koyabilmiş mi?

MUMCU: Hayır, bu grupların ortaya koydukları yine halkın beklentisi dışında ortaya koyulan bir takım yenilikler. Halk özgürlük nedir hürriyet nedir meşrutiyet nedir gibi bilgilere sahip olmadan daha doğrusu böyle bir beklentisi olmadan ittihat terakki demiş ki 'biz size hürriyet veriyoruz. Biz size özgürlükleri veriyoruz' da bu mirasla buraya kadar devam eden bir yapı söz konusu. Genel olarak Türk halkının hürriyetten, demokrasiden, özgürlükten, cumhuriyetten, anayasadan ne beklediğinden çok onlara bunu verenin halka siz şunları beklemelisiniz dediği şeklinde ortaya çıkan bir durum var. Hakkı kendi emeğiniz mücadeleniz sonucunda almanız gerekirken burada verilmiş bir hak var. Aslında hak verilmez alınır.

DÜZGÜN: Şu anki durumda böyle mi?

MUMCU: Bizde genelde haklar tepeden verildiği için hakkı veren bir süre sonra şunu diyebiliyor 'ben sana bu kadar hak veriyorum gerisini vermiyorum. Ya da verdiğim bir haktan vazgeçiyorum.' Halbuki böyle bir şey olmaz demokraside temel hak ve hürriyetlerinde verilen hakların birileri tarafından geri alınması söz konusu olamaz. Halk siyasetin nasıl bir şey olduğunu çokta bilmiyor. Hakları verenler siyaseti ortaya koyanlarda genellikle zaten bu yönde, halkın çok bir şey bilmesine gerek yok, düşüncesiyle hareket ediyor. O yüzden Türk halkı da siyasetçilerden ne beklediğini de tam olarak bilmiyor.

DÜZGÜN: Ülkemizde insanlar siyasallaşmış durumda mı?

MUMCU: Önce siyasallaşma nedir ona bakalım bir siyasi partiyi ya da siyasiyi tanıyıp onun söylediği yoldan gitmek ve ya bir politik ideolojinin arkasından gitmek sürüklenmek demek değildir. Aslında parlamenter sistemlerde tüm halkın siyasallaşmış olması gerekiyor. Bu, siyaset nedir, Kanun nasıl çıkartılır, bütçe nasıl hazırlanır. Meclis nasıl oluşturulur, gen soru önergesi ne demektir, ben halk olarak parlamentoyu nasıl sorgularım bunu bilmek demektir. Bizim halkımıza baktığımızda siyasallaşmayı bu anlamda çok fazla bilmiyorlar. Çok net olarak söyleyeceğim bunun müsebbibi aslında yine siyasi yapı olabildiğince karmaşık kelimeler kullanarak halkın 'ben bir şey anlamıyorum bu açıklamalardan boşuna mı oraya bir milletvekili gönderdik o ilgilensin' demesini sağlıyorlar

DÜZGÜN: Dünyada da böyle midir?

MUMCU: Amerika hariç batı demokrasilerinde genellikle halk siyasallaşmış durumda. Kimin hangi politikacının ne yapmak istediğini, neler planladığını, programının ne olduğunu iktidara geldiğinde nasıl bir yol izleyeceğini biliyor ve bunlar oluşmadığı zaman da gayet net bir şekilde siyasetçinin karşısına çıkıp bunun hesabını soruyor.

DÜZGÜN: Bir denetim mekanizması gibi değerlendire bilir miyiz bunu?

MUMCU: Halk denetimi çok önemlidir. Yargı her şeyi denetler ama asıl denetim yapan halktır. Bütün sebep halktan mı kaynaklanıyor halk mı denetleyemiyor denetlemesine de çok uzun zamandan beri izin verilmiyor. Halkı korkutuyorlar, soğutuyorlar. Örneğin bütçe görüşmelerini izleyen bir vatandaşımız bütçenin nasıl oluşturulduğuna dair nasıl bir bilgi sahibi olabilir. Düşününki bütçe hükümetin belki de en önemli politikalarından biri onda bile durum bu. Yüz kişiye sorun yükseköğretim görenler de dahil yüzde sekseni bütçenin ne demek olduğunu orada konuşulanların ne olduğunu bilmez. Halk bu öğrenmek için çaba verebilir ama birileri buna gerek olmadığını söylüyor ve o şekilde de devam ediyor.

DÜZGÜN: Yakın tarihe baktığımızda bazı isimlerin ön plana çıktığını görüyoruz örneğin Turgut Özal, Bülent Ecevit, Tansu Çiller, Süleyman Demirel bu isimlerin ortak noktası nedir? Neden bu isimler simgeleşti?

MUMCU: Pazarlama stratejisi ile bunu bağdaştırmak gerekiyor. Bir firma bir ürün üretir firmanın maksadı hiçbir zaman o ürünün gerisinde kalmak değildir. Ama bazen ürün firmayı geçer. Günümüzde de bunu çok sık görüyoruz. Türk siyasetinde de böyle bir durum var. Hatta bu çok eskilere dayanıyor saydığınız isimlere Adnan Menderes'i de ekleyebiliriz. Bu isimlere baktığımız zaman genellikle halkın içinden çıkmış olduklarını görüyoruz. Bu isimler halkın sıkıntılarını çok iyi biliyor ve halk diliyle konuşuyorlar. Tabi ki parti kurmuşlar ama bir süre sonra onlar kurdukların partilerin önüne geçmişler. Marka haline gelmişler. Bunun sebebi de şudur halk, parti programı ya da parti iktidara gelince neler değiştirecek gibi konuların üzerinde durmuyor. Bir diğer yandan da bu insanlar popülaritesi olan insanlar. Biz bu kişilerin ailelerini dahi çok yakından tanıyoruz. Halk onları kendilerinden biri olarak kabul etti. Bu aslında tıpkı şuna benziyor biz niçin Kemal Sunal filmlerini bu kadar çok izliyoruz çünkü Kemal Sunal'da kendimizi buluyoruz. Dolayısıyla biz bu tip liderlere partinin ideolojisinden ziyade duygusal olarak çok daha yakın hissediyoruz.

DÜZGÜN: Bu durum Türk halkını siyasetten uzaklaştırıyor mu?

MUMCU: Şunu söyleyebilirim birçok insan hatta partilerde çalışan insanların bir kısmı da dahildir buna çalıştığı ya da desteklediği partinin tüzüğünü partini programını da bilmez. Parti tüzüğü formel bir şeydir açar okursun ama bizi ilgilendiren o değil bizi ilgilendiren liderin duruşu hitabet şekli hepimizin aklında aslında şöyle bir zihniyet var 'bir gün bende öyle olabilirim belki' ya da kişi desteklediği kişiyi ülkeyle bütünleştirip 'partinin başında bu isim olursa bir güçlü bir ülke olabiliriz' diye düşünüyor.

DÜZGÜN: Kişilerin aklına parti isminden önce şahıs isimlerinin gelme sebebi de bu mudur?

MUMCU: Bunun için iki neden var aslında birincisi insanların fazla siyasallaşamaması ikincisi de bu duygusal karakteristik özelliklerimiz.

DÜZGÜN: Ülkemizde partiler nasıl değişti?

MUMCU: Eskiden partiler daha ideolojik daha doğrusu siyasal yapılara yakın örgütlerdi. Bir partinin ideolojisini biz bilirdik. O parti o ideolojiden çokta sapmazdı. Sosyolojik açıdan bakıldığında halkın beklentileri değişti. Halk artık bir takım ideolojilerle bir yere varılamayacağını çok iyi biliyor. Liberalizm, komünizim, vs. karın doyurmuyor. Bunlar sadece fikir. Başarılı olsa diğer ülkelerdeki uygulamaları başarılı olurdu deniyor. Şimdi halk tarafından beklenen şu 'bizim ekonomik sosyal kültürel anlamda huzurumuzu güvenimizi sağlayacak olan kim' bunun beklentisi var. Partilerde buna göre şekilleniyor ve halkın talebine yönelik olarak çalışmalarını şekillendiriyorlar. Eskiden partilerin hangi uçta olduğu çok net anlaşılırken şimdi tamamı benzerlik gösteriyor. Tam sağ ya da tam sol diyebileceğimiz partiler hala var ama onlar barajı aşanlar değil. Bu durum ABD'de de böyle. Onlarında ideolojilerden uzak ve tamamen medyatik olmak adına açıklamalar yaptıklarını görüyoruz. Daha çok reklam kokan hareketler var.

DÜZGÜN: Tüm bunlar beraberinde yenilikleri getiriyor sanırım

Evet, önceden siyasal propaganda diyorduk şimdiyse siyasal reklam kavramı hayatımıza girdi. Propaganda da ideoloji anlatılıyordu bununla ilgili de bir değişim söz konusu. Artık insanlar nasıl etkilenir bu konuşuluyor.

DÜZGÜN: Muhalefetler nasıl çalışmalı? Bu kavramı değerlendirecek olursak neler söyleye bilirsiniz?

MUMCU: Muhalefet demokrasilerin en önemli unsurudur. Hatta bana sorarsanız iktidardan daha önemlidir. Çünkü iktidarı denetleyecek dizginleyecek, bazı yerlerde yönlendirecek ve bazı noktalarda destekleyecek bir yapı mutlaka olmalıdır. Bizde muhalefetin hep eleştiri pozisyonunda olduğunu görüyoruz. Sürekli bir yarış var sen mi iktidar olacaksın ben mi yarışı. Bu anlamda muhalefette ben hep yıkıcı tavırlar var bu önceden de böyleydi. Birisinin kara dediğine sırf muhalefet olsun diye kara denmez ama yapılan bu. Partileri tutan taraftar kitlesi tarafından şunun farkına varılmalı bu partiler düşman değil aynı amaç uğruna çalışıyorlar. Bizdeki muhalefet iktidar mücadelesi açıkçası rahatsız edici şekilde gelişiyor. Bir olay olduğunda liderler çıkıp birbirlerini suçluyor sonrasında da kutuplaşma yayılıyor. Bu çok tehlikeli bir durum kin nefret söylemi yaratılıyor.

DÜZGÜN: Yeni anayasa konusuna geldiğimizde neden yeni bir anayasaya ihtiyaç duyuluyor?

MUMCU: Şu anki anayasamız bir darbe anayasası ve katı bir anayasa olduğu için yeni bir anayasa şart. Ayrıca halkın dışında devleti koruma altına alan bir anayasamız var. Örneğin dokunulmazlık konusuna baktığımızda bu konu 1982 anayasasına dayanıyor. Dokunulmazlık ne demek yasama dokunulmazlığı demek ama bizde çok geniş kapsamlı bir dokunulmazlık var. Buradan baktığımızda bile 82 anayasası sakat bir anayasadır. Siyasi parti liderleri ortak bir uyum içerisinde yeni anayasa için çalışmalarını yapmalılar. Tabi ki kırmızıçizgiler olur ama bazı noktalarda pembe çizgilerden vazgeçmek gerekir. Ancak bence ilk üç madde den ödül verilemez.

DÜZGÜN: Yeni anayasa konuşulurken başkanlık sistemi de gündemimizde ve başkanlık sisteminin çift başlılığa son vereceği ifade ediliyor. Çift başlılık riski ne ölçüdedir?

MUMCU: 1923'te kurulan bir Cumhuriyetten söz ediyoruz. Bu geçen süreçte çift başlılık yaşanmadığını görüyoruz. Ben hiç görmedim. Cumhurbaşkanlığı makamının siyasi bir duruşu olmamalı. Cumhurbaşkanı devlet tüzel kişiliğinin başı, siyaseti yöneten ya da icraatta olan biri değil aslında görevi hükümet politikalarını, hükümetin ortaya koyduğu icraatları onaylamak ve devleti uluslararası bağlamda temsil etme yetkisi var. Bu nedenle çift başlılık olması çok mantıklı değil. Başkanlık sistemi çok yönlü konuşulup araştırılmalı. 'Birileri istedi bu olmalı' anlayışı çok yanlış.

DÜZGÜN: Teşekkür ederiz

RÖPORTAJ: Burcu DÜZGÜN

Fotoğraf : Çılga GÜREL