'Yerdeki karıncayı bile incitmez deme,

'bile'den incinir karınca.'demiş ya Mevlana.

'Bir ekmek kırıntısıyım sanki

Ve insanlar karınca.

Her gelen alır bir parçamı,

Karınca kararınca.'

dizelerindeki gibi

her gelen bir şeyler almışsa hayatımızdan

çalınmışsa düşlerimiz,

kutsal bir ekmek parçası gibi didiklenmekten

-öpüp başa konulmayı da beklemeden-

ve vermekten sakınmamışsak

kimliğimizin dışındaki her şeyi…

'Mutlu olmanın yolunu,

karşıdakini mutlu etmek sanıyorduk.

yanıldık!

çünkü ne kadar mutlu ettiysek,

o kadar yalnız kaldık…'diyen Cemal Süreya gibi

yalnız bırakılmışsak yalnızlar tarafından

ve kırılmış,

incitilmiş,

azaltılmış

uzaklaştırılıp

ıralatılmışsak

sevdiğimiz her şeyden…

'derdiniz varsa gidin denizlere anlatın.

kedilere, bulutlara anlatın.

pencere pervazında çiçeklere anlatın.

insana dert anlatılır mı…'

diyecek kadar insansızlaşmışsak…

Yine de

'yarin yanağından gayri

her yerde hep beraber…'demekten

vazgeçmemişsek …

Umudu yeşertmek için,

'Her sabah bir çiçeği aklında tut.
Tebessümü gezdir ruhunda.
Dünya, kötülere bırakılmayacak kadar güzel ...'

diyoruz inadına…