Ortadoğu hastalıklı bir bünyeye sahip ve bünyenin ne zaman, nerede bir çıbanbaşı üreteceğini bilmek mümkün değil; yalnız zaman içinde mutlaka bir çıbanbaşı meydana getirir. Son olarak ABD Başkanı Donald Trump'ın Suudi Arabistan ziyaretinde hemen sonra bu çıbanbaşı ortaya çıktı. Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen, Libya-Tobruk Hükümeti ve Madivler; Katar'a karşı cephe alarak, bu devleti dışladı. Katar'ın, İran ile öteden beri iyi olan ilişkileri ve yine Katar'ın bazı terör gruplarına destek vermesi sebep gösterildi. Burada açık olarak görülen husus ise, Sünni ittifakın, Şia (Şii'ler)'ya karşı tutumu olarak da bu yorumlanabilir. Öteden beri üzerinde durduğum üzere, Müslümanlar arasındaki bu ayrışmayı, mezhep farklılığının ortaya koyduğunu ifade edebilirim. İran, hep Şia'nın hamisi olarak ortaya çıkmıştır ve bugün de Ortadoğu'da bu mezhebin hamisi olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Müslümanlıktaki mezhep ayrılıklarını anlamamakla birlikte; Suudi Arabistan'ın Sünni cephede yer almasını da pek anlamış değilim. Lütfen, Kafirûn Suresi, 6. Ayete bakınız: 'Size, sizin dininiz, bana benim dinim (Lekum dînikum veliye din)'. Bu ayet ortada durur iken, diğer dinler bir tarafa mezhep çatışmalarını anlamak mümkün değildir.

Diğer bir husus ise, 57 Müslüman ülke arasında tarih boyunca iyi ilişkiler olmamış ve halen de bulunmamaktadır. Batı, Müslümanlardaki bu durumu çok iyi değerlendirmekte ve bunu her zaman kullanmaktadırlar. Ortadoğu'da Arap Baharı ile bozulan dengeler, Irak ve Suriye ile devam eden bu kaos, Ortadoğu'nun kuzeyini içine almaktadır. Arabistan yarımadasında da bazı karışıklıkları çıkarmak gerekmez mi? İşte Donald Trump, yaptığı geziden sonra ortaya çıkan durum budur. Nasrettin Hoca 'yorgan gitti, kavga bitti' demiştir. Evet, bir gün Ortadoğu'da petrol bitecek ve İsrail Kenan (Vaat Edilen topraklar)'ı eline geçirince kavga bitecektir. Ortadoğu'da petrol kadar önemli olan diğer husus ise su kaynaklarıdır. Bu kaynaklara sahip (Fırat ve Dicle) Türkiye'de bu işin içine dahil edilmektedir. Bu bakımdan da Türkiye'nin işi çok zordur. Türkiye bu olaylarda tarafsız kalabilir mi? Hangi taraf ehveni şerdir. Şu da unutulmamalı ki, şerlerin en kötüsü ehveni şerdir. Son bilgilere göre, Türkiye seçimini yaparak, Katar tarafında yer almıştır. Öteden beri Sünni bir görüntü veren Türkiye'nin İran ile aynı safta olması, nasıl açıklanabilir? Bu da paralellikler içindeki, zıtlıklar; zıtlıklar içindeki paralellikler değil midir? Öncelikle bu sorunu cevaplaması gerekmektedir. Türkiye'nin Katar'a bir üst kurarak, oraya Türk askerlerini gönderme kararı, TBMM'de kabul edilmiştir.

'Körün istediği bir göz idi, Allah verdi iki göz' sözünden hareketle, Batı zaten İslam dünyasını karıştırmak ve böylelikle hiçbir kayıp vermeden, parsayı toplama peşindedir. İslam dünyası ise, bunu onlara altın tepsi içinde sunmaktadır. Şu akıldan çıkarılmamalıdır: 'Misyonerler Afrika'ya geldiğinde bizim topraklarımız, onların İncilleri vardı. Dua edelim dediler. Gözlerimizi kapattık. Gözlerimizi açtığımızda, bizim İncilimiz, onların toprakları vardı ( Jomo Kenyata).

Ortadoğu'daki ülke liderlerinin, şeyhlerin, şıhların, halkların; mezhep kavgalarını bir taraf bırakarak tesanüt içinde olmaları gerekir. Bu yapılmadığı takdirde, daha önce de üzerinde durduğum gibi, Ortadoğu'nun istikbalini karanlık olarak görüyorum. Silkinip ayağa kalmak için, illaki dibe vurmak mı? Gerekiyor. O zaman ayağa kalkılabilecek mi? Asla Müslümanlar Batıya savaş açıp, cihat yapsınlar demiyorum. Barış içinde oyuncak olmasınlar. Saygılarımla.